TÜRKÇEMİZİN HALLERİ
Bu gün dünyanın birçok yerlerinde çok bilinen veya bilinmeyen yüzlerce
dil konuşulmaktadır. Bunun yanında yeterli özen gösterilmemekten
dolayı birçok dil yok olmuş veya yok olmak üzeredir. İşte Türkçenin de
böyle bir sona doğru gitmemesi için herkese önemli görevler düşmektedir.
Öncelikle Eğitim Sendikaları, sivil toplum örgütleri, basın-yayın ve
kendisini ülkemizde yetkili gören herkesin yapması gerekenlerden
öncelikli olarak; Türk kimliğini ve Türkçe konuşmayı topluma
benimsetmek için seferberlik ilan etmek olmalıdır.
Bugün Gaziantep Üniversitesi’nde İngilizce eğitim
başarıyla (!) uygulanmaktadır. Çünkü gençler 4 yıllık Mühendislik
Fakültesini en erken 7 yılda bitirerek mesleğini daha iyi öğrendiklerini
sanıyorum. “Matematik, Fen Bilimleri vb. bilim dalları Türk diliyle
çok iyi öğrenilemiyor herhalde.”
Ülkemizin ve Milletimizin öz benliğini taşıması gereken
(Adı bile bizim öz yurdumuzun adı) Anadolu Liselerimizden
İngilizce eğitim dili uzun mücadeleler sonunda kaldırıldı.
Bazen birilerinin bilinçli olarak Türk dilini yok etme senaryosuna
inanmamak mümkün değil. 80 yıldır adını bu şekilde söylediğimiz,
bizleri temsil etsinler diye seçip gönderdiğimiz, milletvekillerimizin
adı bile son zamanlarda PARLEMENTER oldu. “Hal bu ki biz;
konuşmalarından davranışlarına bize örnek olsunlar diye beklerken…
” Ama Avrupalı olmak için çırpındığımız şu günlerde bunların
sözü olmamalı değil mi. Arapça ve Farsça sözcükleri dilimizden atalım yeter.
Bugün ülkemizde bulunan yabancı ülke kökenli okulların sayısını
tam olarak bilmiyorum ama az olmadığını söyleyebilirim. Yurt dışında
son zamanlarda açılan Türk okullarına ise bizim çağdaşlar şiddetle
karşı çıkıyorlar. Ülkemize ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya okul
açarken neden karşı çıkılmıyor. Bunlarda Hıristiyanlık bezirganlığı
yapıyor. Kendi ülkelerinin, dillerinin ve kültürlerinin pazarlamasını yapıyorlar.
1969,1970 yıllarında bilgisayar ilk defa Türkiye’ye girdiği sıralarda
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Aydın KÖKSAL ve arkadaşları
(Kompüter yerine ) ”Bilgisayar, Bilgi-İşlem” sözcüklerini kullanarak
yaygınlaşmasını sağladılar. O zaman icat etmediğimiz ürünün adını
biz koyamayız düşüncesinin tutarlı yanı yoktur.
Lütfen şu sözcüklere bir bakın Türkçesi çok mu kötü söylemesi
çok mu zor?:(Fransız,Amerikan,İngiliz ve İsrail mallarını almayalım
diyenlere duyurulur: Bu sözcüklerin ve bunların dışında binlerce
bilmeden günlük yaşamda konuştuğumuz sözcüklerden sadece
Fransızca olanlarından birkaçı. Önce bu ve benzeri yabancı
kökenli sözcükleri kullanmayı boykot edelim. )
Ambulans(fr)-cankurtaran, konvoy(fr)-kafile, baskül(fr)- Tartı,
doküman(fr)-belge, enternasyonel(fr)-uluslar arası,
revizyon(fr)-gözden geçirme, düzeltme aktif(fr)-etkin,
brülör(fr)-yakmaç, pasif(fr)-edilgen,
pastörize etmek(fr)-mikroptan arındırmak,
Shopping center-alışveriş merkezi, deklare etmek(fr)-bildirmek,
komik(fr)-gülünç, galeri(fr)-sergi yeri, Sabotaj(fr)-baltalamak,
Filtre(fr)-Süzgeç, süzek, Transfer(fr)-aktarma,
İllegal(fr)-yasadışı, legal(fr)-yasal, kanuni,
Barikat(Bariyer)(fr)-Engel, Spesiyal(fr)-özel,
Dekorasyon(fr)-süsleme, Dekore etmek(fr)-süslemek,
Tekstil(fr)-dokuma, buket(fr)-çiçek demeti,
buldozer(fr)-Yol makinesi(Yol Yap), Burjuva(fr)-Kentsoylu,
Transit(fr)-durmadan geçme, tribün(fr)-Seyirlik, tren(fr)-katar,
triko(fr)-Örgü dokuma, komisyon(fr)alt kurul encümen,
konser(fr)-müzik sunusu, kongre(fr)-kurultay,
baro(fr)-Avukat mesleki kuruluşu,
liberal(fr)-Hürriyet ve serbestlik, hoşgörülü,
Spor(fr)-Yarışmalı bedensel hareketler,
stabilize(fr)-sağlamlaştırılmış, kum sıkıştırılmış yol
Türkçemizdeki Fransızca sözcük sayısı yukarıda saydığım
sözcüklerden ibaret değildir. Lütfen evinizdeki, iş yerinizdeki
Türkçe Sözlüğü açıp bakarmısınız. Ben sadece sözlüğü rast
gele açarak karşıma çıkan sözcüklerden çok
kullanılanlardan bir kaçını buraya aldım.
(Fransızca, İngilizce,Almanca, İtalyanca,Yunanca,Ermenice,
Arapça, Farsça vb.)Bu sayının binlerce (Hatta on binler) olduğunu
söylesem şaşırır mısınız bilemem.
Bu nedenle söylevlerle Türkçülük yapanların
dikkatini çekerim. 23.11.2011
AbdullahALBAYRAM
Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu Müdürü
.................................................................................................................................................................
TÜRKÇEMİZİN HALLERİ-2
Milletleri Millet yapan en önemli öğelerden birisi hatta en önemlisi dildir.
Ancak ne yazık ki bu gün Türkçemizin durumu içler acısıdır.
Binlerce yıldır geleneklerimizi, göreneklerimizi, kültürümüzü ve de
Türklük Şuurumuzu bu günlere taşımış güzelim Türkçemiz perişan bir haldedir.
Lehçe ve yöresel ağız farklılıklarının birbirimizle anlaşmamızı zorlaştırdığı
günler çok geriler de kaldı.Yöresel ağız farklılıkları artık güldürü sanatçılarının
malzemesi olmaktan daha öteye bir anlam ifade etmemektedir. Halbuki bu
günkü teknolojik gelişmenin ışığında Türkçemiz altın çağını yaşaması
gerekirken can çekişmektedir. Ticari amaçla masa başında uydurulan
şarkılarımız, televizyon dizilerimiz ve resimli eğlence programlarımız,
İstanbul’dan başka Anadolu toprağı tanımayan gazetelerimiz;
Türkçeyi katletmek için birbirleri ile yarışmaktadırlar. Uyduruk ve kökü
olmayan yığınla sözcük gençlerimizin baş tacı olmuş durumdadır.
Ulu önder Atatürk’ün “Muassır Medeni Milletler Seviyesine Çıkma”
ülküsünü de, birçok yabancı kökenli kelimeyi Türkçe yerine kullanmadan
öteye ne yazık ki götüremedik.
Evlerde anne babalar çocuklarına Türkçemizi güzel kullanmayı bırakın,
Türkçemizin kendisini bile öğretememektedirler. Çocuklar sokaktan, televizyondan,
İnternetten Türkçeyi (Konuşmayı) öğrenmeye çalışmaktadırlar. Öğrendikleri dile de
dünya ya hükmetmiş bir milletin dili demeye bin tane şahit ister. Anneler çocuklarına,
atalarının yüzlerce yıldır kuşaktan kuşağa aktardığı öz Türkçe masalların,
ninnilerin tekerlemelerin yerine; batının yayılmacı politikasının sonucu olarak
halkımıza dayatılan “Hansel ve Gratel, Bremen Mızıkacıları” gibi masalları
anlatır olmuşlardır. Bunda sadece anne babaları yargılamak, sadece sorunu
basite indirgemek olur. Milli hedeflerimizi belirlerken bizim özentilerimizde bu
çöküşü hızlandırmıştır.
Neredeyse bir zamanlar “Türkü” dinlemek bile geri kalmışlık, cahillik olarak
kabul görür olmuştu. Bu düşünce yapısına sahip olanların yazar olarak
nitelendirdikleri kişiler halkımızın kültürel mirasını derlemeyi, araştırmayı
gereksiz ve basit buldular. Bunun yerine batı özentili kültür oluşturmaya koyuldular.
Ninelerimizin masallarını, tekerlemelerini, dedelerimizin türkülerini Türkçemizin bu
nadide halk edebiyatını kitaplarında ve gazetelerinde yazmayı küçümsediler.
Yıllar önceki bu çağdaşlaşma (!) hareketi bazı üst kademe yöneticilerimiz ve
saray misali evlerde yaşayan insanlarımız tarafından çok takdir gördü.
Hele Türk halkının acılarını sevgilerini, sevinçlerini, çilelerini vb. anlatan
Türkistan diyarlarından sırtlayıp getirdiğimiz sazımız, türkülerimiz hiç
kaleme alınmadı. Hele hele halk âşıklarımız, yöneticilerimizce hiç takdir görmedi.
Binlerce türküyü gönülden gelen coşkuyla yaratıp, aşkla çalıp söyleyen halk ozanlarımızın
doğum tarihini değil, hangi yüzyılda yaşadıklarını bilmekte zorluk çekmekteyiz.
Ömrü boyunca masa başında 40-50 tane şiir (!) yazanlar Edebiyat kitaplarının
baş konuğu olmuşlardır.
Bu arada okullar ne güne duruyor diyebilirsiniz. Evet, sorunun bir parçası da bu ya.
Okul, ev, çevre (Çevre: arkadaş, televizyon, İnternet, kitap, gazete, dergi vb.)
üçgeni iyi insan yetiştirmenin; Türkçemizi iyi öğretmenini temel öğeleridir.
Bunlardan bir tanesi görevini ihmal ederse veya savsaklarsa hedef yanlış yöne sapar.
Okullarımızda da ne yazık ki Türkçemizi başarıyla öğrettiğimiz söylenemez.
1938 yılında eğitmenden mezun ( 1.,2.,3. sınıflar) rahmetli babamın yazdığı el yazısını
(bitişik eğik yazı), akıcı okumasını ve hesap bilgisini bugün biz çocuklarımıza öğretemiyoruz.
Çok şey öğretelim derken hiçbir şey öğretemediğimizi söylemeden geçemeyeceğim.
Her geçen gün öğretmen yetiştirmede de Köy Enstitülerinin, Öğretmen Okullarımızın
gerisinde kaldığımızı bir öğretmen olarak üzülerek söyleyebilirim.
Bu karamsar tablo karşısında her şey bitmiş, mahvolmuşuz demenizi doğru bulmam.
Biz yalın ayak, aç ve yoksul bir haldeyken topla ,tüfekle istila edilmiş yurdunu kazma
kürekle kurtaran Türk Milletinin evlatlarıyız. Milli benliğimizi ve kültürümüzü politika
malzemesi yaparak değil; geçmişten geleceğe kuşak sorumluluğu içerisinde çocuklarımıza
kazandırmak için gelin elele verelim.
Ne Mutlu Türküm Diyene, Ne Mutlu Türkçemizi Güzel Kullanana,
Ne Mutlu Türk Kültürünü Yaşatma Sevdalısına.
Abdullah ALBAYRAM
Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu müdürü
..............................................................................................................................................................
EĞİTİMDE YENİ GÜNE BAŞLARKEN”
Bir milleti bir ülkeyi silah zoru ile yok etmek neredeyse
imkânsız hale geldiğini gören dış odaklar dil, din ve kültür
cephesini yozlaştırarak milletleri özünden koparmaya çalışmaktadır.
En büyük savaşlar kültür cephesinde yapılmaktadır. Bir milleti yok
edecekseniz önce dilini, tarihini, gelenek göreneğini, ulusal davranış
biçimlerini değiştirmekle işe başlamak gerekir. Bu gün ülkemiz üzerinde
oynanan oyunların hareket noktası burasıdır. Çocuklarımızın oyunlarına,
seyrettiği çizgi filmlerine, okuduğu hikaye ve masallarına, televizyon
dizilerine hatta hatta söylediği şarkılarına bakın bu feryadımızın
ne kadar haklı olduğunu göreceksiniz. Başınızı kaldırıp dükkan
tabelalarına bakın kendi kültürünüzden eser bulabilecek misiniz?
Bizler sen Ben kavgası yaparken ,”El Türk’ün Kültürünü yok edip
Üsküdar’ı geçmek üzere”.
Eğitim; bireyde kalıcı ve istendik davranış oluşturma sürecidir.
Ya da bilginin davranışa dönüştüğü süreçtir. Bu tanımlardan bana göre
şu anlam çıkmaktadır. Çocuklarımıza kalıcı ve istendik davranış
biçimlerini kavratmak Anne Babaların, okulların ve basın kuruluşlarının
(Televizyon, internet, radyo, gazete vb.) asli görevleri olmalıdır.
Biz ise çocuklarımıza eğitim yerine sadece öğüt veriyoruz.
Öğütün de eğitimde yeri olmadığı açıktır.
İlla da akademik başarı üzerine odaklanmayı birincil hedef
yaptığımız şu günlerde yapılan bir ankette gençlerimizin % 90
civarı imkân bulsa yaşamını yurt dışında sürdürmek istediğini
belirtmektedir. Bu tablodan çocuklarımıza ve gençlerimize
yeterince ulusal bilinç veremediğimiz ifadesini çıkarabiliriz.
Ancak bu gün eğitim yöneticilerimiz eğitimin tamamen
okulda verilebileceği zannıyla hep emirleri okullara yağdırıyorlar.
Çocuk ve genç ise çevresine baktığında
(Televizyon, internet(sosyal paylaşım siteleri), radyo, gazete vb.)
güncel yaşamın hiçte bizim söylediğimiz gibi olmadığını görüyor.
Anne babanın eğitimi yapılacak haydi okullara, Televizyon,
internet, radyo, gazete vb yayın kuruluşlarının zararlı olduğu öğretilecek
haydi okullara, Ülkede dirlik düzenlik sağlanacak haydi okullara,
Belediyeler çalışma yapacak haydi okullara, her şey ama
her şey okullardan beklenmektedir. Ülkemizin eğitim
planları hazırlanırken göz ardı edilen eğitim bileşenlerinin
payı okulların birkaç katı olmasına rağmen bu alana hiçbir müdahale
veya yönlendirme yapılamamaktadır. Varsa da yoksa da Reyting (!)
izlenme olsunda ne olursa olsun. Televizyondaki, gazetedeki,
internetteki yalan yanlış bilgileri çocuklar ve gençler gerçek gibi
algılamaktadır. Bu yalan ve yanlış bilgi kirliliğine her halde
okullarımız dur diyecek. Televizyon dizilerinin senaryolarını
her halde okullar denetleyecek. Ülkenin gidişatını değiştiren ve
yaşamına yön veren basına ve internetteki sosyal paylaşım
sitelerine okullar müdahale edecek veya denetleyecek. Burada
aklıma yöremizde söylenen bir ata sözü geliyor " Eşeğine gücü
yetmeyen semerini döver" İşte eğitimimiz bu durumda ve bizlere
senaryo verilmiş rolümüzü oynuyoruz. Ama okul dışında ne öğretmeni
ne öğrencisi senaryoya uygun yaşıyor. Üzülerek söyleyebilirim ki
okuldaki eğitim artık akademik öğretiden de öteye gitmemektedir.
Farklı şeyler isteyende boşuna istiyor.
Ulu önder ATATÜRK’ÜN şu sözü yol göstericimiz olmalıdır.
“Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak
için kendinde kuvvet bulacaktır. Eğer bir millet büyükse
kendisini tanımakla daha büyük olur. Geçmişini bilmeyen millet geleceğini de bilemez.”
Bu nedenle ülkemizin birliğinin huzur ve düzeninin sağlanmasında
önce neslimize kendi dilini, tarihini, kendi kültürünü öğretme çabaların
sadece okullara bırakılmayacak kadar büyük ve kapsamlıdır.
Aynı şekilde diğer eğitim bileşenleri de bu kavramlara azami dikkat
ederse eğitimdeki hedeflere varılabilir.
Bu bağlamda kendi tarihimizi, kendi öz kültürümüzü öğrenmenin,
kendi diline sahip çıkmanın medeni ve çağdaş olmaya engel
olmadığını, Milletimizi ayrıştırma yerine bütünleştireceği inancını
taşıyorum. Bu da vatan ve millet sevgisi olan her görüşten
insanların aynı amaç etrafında kenetlendiğini görme mutluluğunu
bize tattıracağından şüphe yoktur.
Bizim yaşam biçimimiz eğitim anlayışımızdan farklı olamaz.
Bu gün bir avuç insan ulusal kültürümüzü özellikle yok olma tehdidi
altındaki binlerce yıllık Türk Kültürünü, Türk Dilini, gelenek ve
göreneğini yaşatmak için çaba sarf etmektedir. Ama bu sahile
vuran deniz yıldızlarını tekrar denize atmaya çalışan adamın
çabasından öteye gitmeyeceği açıktır.
Abdullah ALBAYRAM
Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu Müdürü
|