SİTEME HOŞ GELDİNİZ ABDULLAH ALBAYRAM
   
 
  KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI DERNEĞİ TARİHÇESİ
     
                          KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI TARİHİ
 
     Türk Milleti tarihlerini ve kültürel değerlerini yazıya dökme konusunda yeterli çaba gösterememişler hatta gereksiz gördükleri söylenebilir. Bunun içinde tarih kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarılan anılar bütününden ibarettir. Bu gün bile bizlerin tarihimizi öğrenme ve aktarma konusunda tutumumuz ağırlıklı olarak aynı şekilde devam ettiği söylenebilir.
       Aynı nedenle Alibayramoğullarına mensup her fertte kendi tarihleri söz konusu olduğunda biraz da anlatımlarda kendini merkez alarak bir tarih söylemi oluşturmaktadır. Bu nedenle somut verilere dayanmayan bir tarih söyleminde farklı anlatımlar ve öznel yorumların ağır basması gibi sorunlarla karşı karşıya kalınmaktadır. Bu gün üzerinde durduğumuz en önemli konu önümüzdeki süreçte bu sorunlar aşılarak bilimsel temeller üzerine oturtulmuş Alibayramoğulları tarihini yazmaktır. Bunun yanında tarihimiz konusunda ne kadar farklı anlatımlar olursa olsun Alibayramoğulları’nın  bu bölgedeki varlığının tarihçesi uzun yılları kapsamaktadır.
      Alibayramoğulları’nın 1600 yılının başlarından itibaren bu bölgede olduğu tarihsel birçok belgelerde mevcuttur. Bu da 400 yıl gibi bir zamana karşılık gelmektedir.
     Alibayramoğulları özelliklede Osmanlı Devletinin bunalımlı zamanlarında bu bölgede canlarını ve kanlarını ortaya koyarak Oğuzların (Osmanlıların) etkinliğini sürekli kılmaya gayret etmiş ve bunu başarmışlardır. Bu arada Kayı Boyu Karakeçili aşiretine mahsus olan vakarını ve ahlaki davranış biçimlerini bu bölgede ağırlık olarak hissettirmişlerdir.
      Alibayramoğullarının bu bölgeye gelişleri konusunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Ama her iki görüşte Alibayramoğullarının bu bölgeye geliş tarihi konusunda aynı fikri paylaşmaktadırlar. Farklılık ise nereden geldikleri konusundadır.
      Birinci görüş;
       Yavuz Sultan Selim’in Memlük Sultanı Kansu Gavri’ yi yenerek Memlük İmparatorluğuna son vermesi ile bu bölgede Osmanlı Hanedanlığının hakimiyetini pekiştirmesi için kendi yakın akrabalarını çöl ile yaylanın birleştiği nokta olan Siverek Karaca dağ Bölgesine Bursa Bilecik’ten 3000 Çadırlık Karakeçili Grubunu getirip yerleştirdiğidir. Karacadağ Stratejik bir bölgedir. Hem saldırı, hem de savunma açısından stratejik bir öneme sahiptir. Bu arada Alibayramoğullarının son yerleşkesi olan  Kumru Dağı da Karaca Dağ gibi aynı coğrafi konuma sahiptir. Dolayısıyla 400 Yıllık tarihsel süreçte Karakeçililer Karacadağ merkez olmak üzere Suriye toprakları dahil bu bölgeye dağılmışlardır. Kesin rakam belli değildir. Siverek bölgesinde 60.000 civarında Karakeçili olduğunu bilinmektedir. Bir o kadar da Suriye ve Gaziantep bölgesinde olduğu tahmin edilmektedir.
      Hatta Fransızların Vilayet-i Şam Bölgesini işgal ettikleri I. Dünya savaşı sonrası da Fransızlara karşı direnen tek mahallenin Şam’daki Karakeçililerin bulunduğu bölge olduğu söylenir.
       İkinci görüş;
       Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğunun kurucusu Osman Beyin dedesi ve Ertuğrul Gazinin babası olan dedemiz Süleyman Şah hala bu gün Suriye topraklarında Fırat nehri kıyısında anıt mezarında yatmak olup; Süleyman Şahın mezarında ise hala Türk  Askeri nöbet tutmaktadır.
        Süleyman Şahın Fırat Nehri Kıyısında yatması bize Kayı-Karakeçililerinin 1600 yılından çok daha önce yaklaşık olarak 1200 yılı dolaylarında bu bölgede olduklarını gösteriyor. Ama Kayı- Karakeçili Yörükleri 1200 lü yıllarda Süleyman Şahın Fırat ta boğularak ölmesini bir uğursuzluk saymışlar ve bu bölgeden gitmeyi uygun bulmuşlardır.
      Rivayete göre Süleyman Şahın üç oğlu vardı. Ertuğrul Gazi, Ertuğrul’un Küçüğü Dündar, Birde bizim Alibayramoğullarının dedesi olan kardeşleri, ki bu kardeşlerinin adı hala netlik kazanmamıştır. Babaları Süleyman Şahın ölümünden sonra nereyi yurt tutacakları konusunda aralarında anlaşmazlık çıkmıştır. Ertuğrul Gazi; Anadolu Selçuklularının himayesini kabul ederek batıya yönelirken, Muhtemelen bizim dedemiz olan büyük kardeş tekrar Horasana döndüğü rivayet edilmektedir. Orada diğer Türk Boyları ile uzun yıllar beraber yaşadıkları anlaşılmaktadır. Bu süre 1516 Mercidabık Savaşına kadar sürmüştür. Ama bu süreç içerisinde Osmanlı Hanedanlığı ile irtibat koparılmadığı anlaşılmaktadır.1600 yılının başlarında Oğuzların batıya doğru akınında son büyük dalga olan Beydilli Boyu Reisi Feriz Beyin liderliğinde ki Tüm Türk boyları Ahlat üzerinden Osmanlı sınırlarına dayanmışlardır. Amaç işgal ve talan olmamakla birlikte göçebeliğin yaşam tarzı daha çok talan ve at sırtında yaşama üzerine kuruludur. Beydilli Boyu yerleşik sistemle göçebelik arasında karar vermede uzun zaman tereddüt yaşamıştır. İşin ilginç yanı bu gün dahi Barak Türkmenlerinin davranış biçimlerine bakıldığında bu kararsızlığın karakteristik özelliklerini görebiliriz. İşte tamda bu noktada Feriz Beyin liderliğindeki Beydilli Boyuna bağlı bugünkü Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Karakeçililerinin önemi ortaya çıkıyor.Osmanlı nüfus kütüğü son derece sağlamdır. Herhangi bir insan grubu Osmanlı sınırına geldiğinde aşiretlerin ayrıntılı çetelesi tutularak resmi kayıta alınmıştır. Bu durumda Feriz Beyin liderliğindeki Beydilli Boyu’da Ahlat’tan Osmanlı sınırına girdiğinde önce o bölgede durdurulmuş, ayrıntılı bir nüfus sayımı yapılmış, adeta Beydilli Boyu içerisindeki Oğuz haritası çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti tarafından yapılan bu çalışma neticesinde Anadolu’nun çeşitli bölgelerine Oğuzlara bağlı boy grupları yerleştirilmiştir. Örneğin; o gün için en büyük grup Kırşehir,Yozgat ve Malatya bölgesine iskan ettirilmiştir. Bizimde içinde bulunduğumuz Kayı-Karakeçili Yörükleri ise Feriz Beyden koparılarak bu günkü Siverek Karaca Dağ bölgesine 3000 Çadırlık bir grup olarak yerleştirilmiştir. Buradan sonra ki tarih aşağı yukarı herkes tarafından aynı şekilde anlatılmaktadır.
     Muhtemelen Osmanlı Hanedanlığı 3000 Çadırlık Karakeçili Yörüklerini Karaca Dağ bölgesine yerleştirmekle göçebe olan ve sürekli hareket eden Bedevi Araplarının Anadolu üzerine baskılarını durdurmayı hedeflemiştir. Talancılık konusunda hemen hemen en asabi topluluk Bedevilerdir. Onlar bile yüz yıllar sonra kentlerde tıpkı Bedevi gibi yaşamayı sürdürmüşlerdir.
       Daha sonra Yozgat, Kırşehir ve Malatya yöresine yerleştirilen Beydilli’ye bağlı Türkmen Oymakları yaşam biçimlerinin gereği talancılığa başlamışlardır. Bu şekilde yaptıkları bu hareketlerle o bölgedeki yerleşik sistemin düzenini bozmuşlardır. Hatta Beydilli’ye bağlı Kara Şıhlı Türkmenleri Elbistan’ı basarak hem talan etmişler, bununla da kalmayıp, Elbistan yerleşkesinden 400 kişiyi öldürmüşlerdir. Bunun üzerine padişah yeni bir iskan programı ile o bölgedeki Türkmen Oğuz Boylarını bugün büyük bir bölümü Suriye topraklarında kalan ve hemen Siverek ve Harran Ovasının altında kalan Rakka (Akçakale) Bölgesine iskan ettirmiştir. Burada amaç; Karacadağ Siverek Bölgesine iskan edilmiş Kayı- Karakeçili Yörüklerine destek olmak amacıyla Bedevi olan Tai (Tayyavi) (Hatim Tay) aşiretinin Anadolu’ya doğru baskı ve yayılmasını önlemek hedeflenmiştir. Çünkü o arazi hem boş hem İskâna müsait konumdadır. O Bölgenin arazisi 12 bende bölünerek Feriz Beye teslim edilmiştir. Bu demektir ki Beydilli Boyuna 12 Oymak vardır. Her oymağa bağlı bir bend ve tarım yapılmak üzere arazi tahsis edilmiştir.İskan zor bir iştir. Bir anda insanların binlerce yıldan bu yana oluşturduğu yaşam ve davranış biçimlerini değiştiremezsiniz. Dolayısıyla iskana zorlanan bu gruplar buna tepki göstermişler, hem kendileri gibi talancı olan Arap Kabileleri ile mücadele etmişler hem de Osmanlı yerleşik düzen sorumluları ile çatışmak zorunda kalmışlardır. Bizler(Siverek Karakeçilileri) bu çatışmanın ortasında ama daha çok yerleşik düzen tarafında yer almışızdır.
       Süreç içerisinde Siverek Karacadağ Karakeçililerinin de bir kısmının göçebelik iç güdüleri ve batının bereketli topraklarının çekiciliği ve başka başka sebeplerle de birleşerek Karacadağ dan batıya doğru kaymalar yaşanmıştır.Örneğin Karacadağ dan büyük bir bölüm Suruç tarafına yerleşmiştir.
    Daha sonrada muhtemelen 1700 lü yılların sonuna doğru Birecik üzerinden Fırat Nehrini geçerek Barak Elbeyli, Azez Bölgesi, Kürt dağı, Musabeyli, Sof Dağı, İslâhiye- Kömürler ve Kumru Dağı Bölgesine yerleşmişlerdir. Kumru Dağına yerleşen biz Alibayramoğulları önceleri Elbeyli bölgesindeki Büyük Karaca ören’e yerleşmişler, sonrada 1830 yıllarda ise Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa ile sorun yaşanması üzerine Kumru Dağı bölgesine göç etmişlerdir.
                                                                            
                                                                   Abdullah ALBAYRAM
                                               Kayı-Karakeçili Alibayramoğulları Derneği
                                                                                  Başkanı



                     
 
 …………………………………………………………………………………………….

                           GAZİANTEP KARAKEÇİLİLERİ    ALİBAYRAMOĞULLARI
Karakeçili Aşireti Anadolu”ya 1071 yılında Süleyman Şah önderliğinde Malazgirt Savaşı ile birlikte ayak basmıştır. Karakeçililer Anadolu”yu yurt tutan 24 Oğuz boyundan Kayı Boyuna bağlı ve Osmanlı Padişahlarının da üyesi bulunduğu büyük bir topluluktur. Karakeçililer Orta Asya”nın Türkmen diyarından göç ederek önce Ahlat”a sonra da Suriye”nin Rakka Bölgesine yerleşmiştir. Süleyman Şah”ın Fırat ta boğulması sonrası Kayı Boyunun Ertuğrul Gazi önderliğindeki gurubu Anadolu içlerine göç etmiş ve Osmanlı İmparatorluğunu kurmuşlardır.1700 yılları civarında Güney bölgelerinin hassasiyeti nedeniyle Karakeçililerden bir kısmı Urfa Siverek Karacadağ bölgesine yerleştirilmişlerdir. Daha sonra ise Siverek Karakeçililerinin bir kısmı 1700 lü yılların sonuna doğru Birecik üzerinden Fırat Nehrini geçerek Barak Elbeyli, Azez Bölgesi, Kürt Dağı, Musabeyli, Sof Dağı, İslahiye-Kömürler ve Kumru Dağı Bölgesine yerleşmişlerdir. Siverek ten göç eden Karakeçililerinden  Alibayramoğulları önceleri Elbeyli bölgesindeki Büyük Karacaören’e (Yüreğil) yerleşmişler, sonra da 1830”lu yıllarda ise Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa  ile sorun yaşanması üzerine Kumru Dağı bölgesine göç etmişlerdir. Günümüzde  ise Kumru Dağı eteklerindeki Pancarlı, Kumru Hamurkesen, Keçebaş, Yoğuntaş (Bereke) ve Yığmatepe (Kemlim) Köylerine göç ederek buraları yurt tutmuşlardır.Günümüzde ise  aile üyeleri köylerimizle birlikte  büyük bir kısmı Gaziantep ile diğer şehirlerimizde ikamet etmektedir.
         Karakeçili Alibayramoğulları Kumru Dağı Şenlikleri atalarımızın ilk konalgası olan Kumru Dağında her yıl nisan ayının sonunda yapılarak Türklük Şuurunu diri tutmak, gelecek nesillere ise tarihine sahip çıkmayı öğretmek amacıyla yapılmaktadır.
 



ABİK’İN ŞİİRİ

Karacaören ’in yiğit canları
Eşkıyaya geçit vermedi burda

Vatana fedadır asil kanları

Harami saltanat kurmadı burda

Alibayram oğlu Hacı Hasan ’ım
Yiğitler yiğidi Abik Şabanım

Destanlar yazıyor dertli ozanım

Hain muradına ermedi burada

İbrahim adında bir çıban başı

İhanet eylemiş devlete karşı

Abik ’in nidası titretir arşı

Korkaklar çekildi durmadı burda

Yiğit bayram oğlum şanın var olsun
Bu ibret haine ah_ü zar olsun

Kaçsa bile dünya ona dar olsun

Kılıçlar kınına girmedi burda

Bu destan ezelden ebede gider
Bir yiğit vurulsa bin tane törer

Alibayramoğlum tarihe gider

Düşman otağını kurmadı burda



 




ALİBAYRAMOĞULLARI
KAYNAK:Gaziantep Kültür Dergisi-Mayıs 1966-Cilt , Sayfa 118-119
                                                                                 Cemil Cahit GÜZELBEY
Osmanlı Devleti altı yüz yıllık ömrü boyunca, bir çok iç olaylarla karşılaşmış, bir bölümde memleketin huzur ve asayişi temelinden sarsılmış, bir bölümde ise, devletin bütünlüğü  bile tehlikeye girmiştir. Bu olaylardan birisi de, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın isyanıdır. Mehmet Ali Paşa, Sayda Valisi Abdullah Paşa ile aralarındaki şahsi bir anlaşmazlığı bahane ederek, başkaldırmış oğlu  İbrahim Paşa emrine verdiği ordu ile zafer üstüne zafer kazanarak Lübnan ve Suriye' yi aldıktan sonra, Anadolu' ya girmiş, İstanbul' a  doğru yaklaşmıştı. Bunun üzerine Osmanlı Devleti  ile bir anlaşma imzalayarak, Adana ve Suriye Valiliğini elde  eylemiş, karargah yaptığı Halep' e çekilmişti. Bu münasebetle Gaziantep sekiz yıl, Mehmet Ali Paşa idaresinde kalmıştı.
İbrahim Paşa, Gaziantep bölgesini istila ettiği zaman, şehir çevresinde kendi çapında mukavemetle karşılaşmış, halk dükkanlarını kapayarak, dağlara çekilmiş, bu arada bir çok olaylarda geçmiştir.
İşte bunlardan birisi, o zamanlar Yüregil daha doğrusu Yörükgil denilen, bugün Oğuzeli İlçesine bağlı bulunan Büyük Karacaören Köyünde oturan Alibayramoğulları’ nın başına gelen olaydır.  Alibayramoğulları, Türk asıllı Karakeçili oymağına mensuptur. Urfa ile Diyarbakır arasında Karacadağ' da göçebe olarak bulunurlarken bundan 200-250 yıl önce bu çevreye geçerek Yüregil' e yerleşmişler. Anlatacağımız olaydan sonra, burayı bırakarak, Kemnun (Yığmatepe), K.Hamurkesen, Keçebaş, Bereke (Yoğuntaş) ve Pancarlı Köylerine göç etmişlerdir. İbrahim Paşa, Suriye ile Adana ve bu arada Halep kazalarına da hakim olduktan sonra idaresi altındaki bu yerlerden ve Antep' den de vergi toplamaya başlamıştır. Bir gün tahsildarları Yüregil' e gelirler. Köyün ileri gelenlerinden Alibayramoğlu Hacı Hasan Ağa' nın odasına inerler. Misafirlerin geliş nedenleri anlaşılınca Hacı Hasan Ağa' nın genç, atak ve yiğit oğlu Abik ayağa kalkarak “ Biz Osmanlı Devletine bağlıyız. Padişaha asi olan kimseye vergi vermeyiz ” der. Abik' in bu sözleri üzerine İbrahim Paşanın vergi toplayıcıları ile aralarında tartışma çıkar. Tartışma silahlı çatışmaya kadar varır. Paşanın adamları  öldürülür, zırhları alınır. Abik sağ bırakılan bir tanesinin burnunu, kulağını kestikten sonra şöyle haykırır. “ Gördüğün gibi git söyle! Kendi İbrahim Paşa ise bana da Alibayramoğlu Abik “ derler.  Abik övünmekte haksız değildir. Bir süre önce Türkmen eşkıyaları Gaziantep çevresinde soygunculuk, davar sürme, köy basma gibi hareketlerle emniyet ve asayişi bozar.
O zaman ki idare acz içinde kalır. Alibayramoğulları' na yardım için başvurur. Otuz atlı ile Kınnap Köyüne üslenen Alibayramoğulları, asayişin korunmasında Hükümete yardımcı olur. Öte yandan olup bitenleri öğrenen İbrahim Paşa hiç ses çıkarmaz. Amma bu meydan okuyuşu da içine atar. Abik' i öldürmek için bir plan hazırlar ve böylece  aradan aylar geçer. Bir gün ani olarak  maiyetiyle birlikte Yüregil' e gelir, geçmişi unutmuş gibi davranarak, Hacı Hasan Ağanın odasına iner. Çıkarılan yemeği yer, iltifat eder ve bu arada Abik' i de şahsen öğrenir. Daha önce düzenlediği plan gereğince de verdiği gizli işareti üzerine Abik ve hasta yatağında yatan Hacı Hasan Ağa' yı yakalatıp bağlar, birlikte Antep' e getirir. Yolda zengin olan Hacı Hasan affedilmeleri için çok yalvarır, hatta fidye olarak, bir devenin boyun derisini dolduracak kadar altın vermeyi teklif eder, isteği kabul edilmez. Sonuçlarını tahmin eden Hacı Hasan Ağa İbrahim Paşaya derki   “Nasıl olsa bizi öldüreceksin bari ilkin benim işimi bitir, bu yaşta bana oğlumun öldüğünü gösterme” yakarışlarını dinlemez. Kale altındaki meydanda (Şu anda Kale altından gelip Karagöz’e  inen sokağın ilk başlangıç yerindeki meydanlık yer olup, halk buraya “adam katledilen yer” anlamında kullanılan “Salap ağzı” derlerdi.) kendinin ve halkın gözleri önünde Abik' in boynunu vurdurur.
Deliye dönen ihtiyar ve hasta baba, Mehmet Ali Paşanın mağrur oğlunun yüzüne karşı kalleşliğini, gaddarlığını, haykırır. Bundan sonra cellâtların önüne katılarak şimdi Acer Cami denilen, Hacı Pir Veli Camii önündeki pazar yerine götürülür ve orada bir ağaca asılmak suretiyle idam edilir. Bu olay Gaziantep'te büyük üzüntü ve kızgınlık fırtınası estirir. O gün birçok evlerin bacası tütmez, kazanları kapalı kalır. Bir kısım halk yeniden silahlı olarak dağlara çekilir ve Alibayramoğulları' nın öcünü almak için ant içerler.
İdam olayından sonra baba oğul Şehre küstü' de Halep yolunun içinden geçtiği mezarlığa gömülürler. Halk tarafından "Çatal Kabir" denilen bu mezarlar bir süre sonra velilerin türbeleri gibi ziyaret edilen, kutsal yerlerden biri olur. Üzerlerine çatılan taşlara çaputlar bağlamaya, niyet taşları yapıştırılmaya, mumlar yakılmaya başlanır. Hatta bu çifte mezarın çevresini ziyaret eden saralıların şifa bulacağına dair birde inanç teşekkül eder. Yakın zamanlara kadar bu iki mezarın yanında Huttem  (Hatim) görevi yaparak bekleyen ihtiyar bir kadın vardı. Çatal Kabir’ in kalıntısı hala duruyor.
Öte yandan İbrahim Paşa ve adamlarının zulmünden ahalinin ve Alibayramoğulları' nın duygularına tercüman bir halk ozanının yazıp bestelediği bir mersiye uzun süre köy odalarında aşık kahvelerinde hazin hazin söylenip durmuştur.
 
 
 
                            Sabahleyin dört yanımız çevrildi.
                            Antep artık senin külün savruldu.
                            Ağa, kardeş ciğerleri kavruldu.
                            Bir garip bülbülüm yavru yitirdim
 
                            Sabahleyin üçer beşer tutulduk.
                            Koyun kuzu birbirimize katıldık.
                            Bilmeyiz acep esir mi çekildik.
                            Bir garip bülbülüm yavru yitirdim.
 
                            Cümlemizi götürdüler Kaleye.
                            Sabahleyin çıkardılar alaya.
                            Masumcuklar yalvarsınlar Mevla’ya
                            Bir garip bülbülüm yavru yitirdim.    
 
                            Camilerde namazlar kılınmaz.
                            İmam müezzin aramızda bulunmaz.
                            Mübarek Ramazan olduğu bilinmez.
                            Bir garip bülbülüm yavru yitirdim.
 
                            Kadir mevlam bu ne şekil yazılar.
                            On yaşında tutsak gitti kuzular.
                            Anaları ardı sıra sızılar.
                            Bir garip bülbülüm yavru yitirdim.

.....................................................

                             KARAKEÇİLİLER

                                                     İsmail ÖZÇELİK*
 
Ortaasya Anadolu ve Rumeli sürecinde Türkler, sosyal statüleri bakımından şehirli, köylü ve konar-göçer topluluklar hâlinde yaşamışlardır. Bunlardan göçerler, en eski Türk toplum yapısından başlayarak kalabalık sınıfı oluşturmuşlardır. Bu durum uzun yıllar devam etmiş ve denge Osmanlı Devleti'nin iskân siyaseti ve değişen şartlarla oluşan yeni yaşama tarzı sonucunda göçerlerin aleyhine bozulmuş, bu suretle yerleşik hayat tarzı yaygınlaşmıştır. Buna rağmen yerleşik Türklerin yanında göçebe yaşayışı sürdüren önemli sayıdaki Türkmenlere "Yörük" denilmiştir. Konar-göçer ve göçebe demek olan yörük kelimesi, Anadolu'da "yörü" fiilinden meydana gelmiştir.1
 
Karakeçili Türkmenleri de "Yörük" adıyla anılırlar. Bunun sebebi, Anadolu'da iskân edilmelerinden önce konar-göçer olmalarındandır. 16. yüzyıla ait eski Osmanlı tahrir kayıtlarından Karakeçili aşiretinin önemli bir kısmının diğer yörük aşiretlerle birlikte-"Azizbeğlu ve Tos-bağa" aşiretleri- Beypazarı, Sivrihisar ve Sultanönü civarında bugün Eskişehir yöresinde gördüğümüz. Karakeçililerin ataları oldukları anlaşılmaktadır. Ankara sancağına bağlı olan ve defterlerde kayıtlı Karakeçililerde yukarıda sözünü ettiğimiz ve "Ulu-Yörük" adıyla anılan bu aşiretler birliğine bağlıdır. Bunların aynı zamanda Kırşehir yöresinde yaşayan büyük Karakeçili oymağının önemli bir kolunu teşkil etmekte oldukları bilinmektedir.2
 
Osmanlı İmparatorluğu'nda oymak, aşiret ve cemaatler üzerine Başbakanlık Osmanlı Arşiv belgelerine dayanarak önemli bir eser meydana gelirmiş olan Cevdet Türkay, Karakeçililerin yaygın olarak yaşadıkları sahaları şu şekilde tesbit elmiş bulunmaktadır: Adana, Diyarbekir, Siverek, Eskişehir, Siirt, Birecik, Ankara, Kütahya,  Ruha (Urfa), Rakka, Aydın, Kırşehir, Balıkesir, Haymana, Manisa, Trablus-Şam, Kula, Eşme (Kütahya), Bursa, Alaşehir... Yine Türkay, sözünü ettiğimiz vesikalara dayanarak, Karakeçililerin "Türkmen yörükanı taifesinden" yani Türkmen topluluğundan olduklarını kaydetmektedir.3
 
Türk devletlerinde topluluk ve boy düzeninde kendine özgü bir teşkilâtlanma yapısı vardır. Selçuklulardan önceki Türk teşkilâtlanma ve boy düzeni incelendiğinde ikili bir düzen kendisini gösterir. Asya Hun ve Avrupa Hun devletleriyle Göktürkler ve buna mümasil diğer Türk devletlerinde bu teşkilâtlanma yapısı görülmekledir. Bu ikili düzen doğu-batı şeklindedir. Bu düzen yine kuzey-güney, sağ-sol şeklinde de görülür. Tuna Bulgarları ve Macarlarda bu ikili düzenin büyük-küçük şeklinde ifade edildiği tesbit edilmiştir. Öte taraftan, Oğuz Bulgar ve Karluk Türk gruplarında iç-dış, yine Oğuzlarda Bozok-Üçok, Hun, Ogur, Bulgar, Hazar, Macar, Kuman ve Türgeşlerde ak-kara gibi terimlerle Türklere has bu teşkilâtlanma biçimi görülmektedir.4 Hattâ Türk boylarında daha alt sosyal gruplarda da bu ikili teşkilâtlanma görülmektedir. Meselâ, Akkoyunlu-Karakoyunlu, Akkeçili-Karakeçili, Akbudun-Karabudun gibi...5
 
En eski Türk destanlarından olan Oğuz Kağan Destanı'nda, yukarıda belirttiğimiz ikili düzen görülmektedir. Ünlü destanda, Türk toplumunun Üçok ve Bozok kollarına ayrılması şu şekilde anlatılmaktadır. "... Sonra Oğuz Kağan büyük bir kurultay topladı. Maiyeti ve halkını çağırdı. Onlar geldiler ve müşavere ettiler. Oğuz Kağan büyük ordugâh kurdu. Sağ yanına kırk kulaç direk diktirdi. Üstüne bir gümüş tavuk koydurdu. Altına bir ak koyun bağladı. Sol yanına kırk kulaç direk  diktirdi, Altına bir kara koyun bağladı. Sağ yanda Bozoklar oturdu. Sol yanda Üçoklar oturdu..."6
 
Oğuz Kağan Destanı'ndaki bu kayıttan, sağ kol olan Bozokların Türk toplumundaki yerinin daha üst seviyede ve ak koyun sahibi oldukları, buna karşın Üçokların Bozuklardan sonra geldikleri ve kara koyun sahibi oldukları anlaşılmaktadır.7
 
Bugün Anadolu'da çeşitli coğrafî mekânlarda yaşamakta olan yörükler arasında da buna benzer bir ayırım dikkatimizi çekmektedir. Özellikle günümüzde Uludağ yöresinde yer tutan yörük grubu arasında Kızılkeçili ve Karakeçili oymakları görülmektedir. Kızılkeçili ve Karakeçili oymakları birbirlerinden giyim kuşam, çalışma sahaları ve sahip oldukları hayvanlara varıncaya kadar farklılıklar göstermektedir. Bunlar arasında Kızılkeçililerin çadırlarının alaçık olmasına karşın, Karakeçililerin çadırlarının karaçadır olması gibi daha birçok ayrılıklar vardır. Bu Türkmenler arasındaki bir kanaat da, Kızılkeçililerin hünkâr elli, Karakeçililerin ise oba elli olmalarıdır. Yani kendilerini Bozok ve Üçok gibi ayırdıkları anlaşılmaktadır.
 
Bilindiği gibi, ünlü Oğuz Kağan Destanı'ndaki Bozok ve Üçok şeklindeki ayırım Raşiduddin ve Kaşgarlı Mahmut'un da tasnifleriyle tarihe mal olmuştur. Bu sınıflandırmaya göre, Bozoklar, Günhan, Ayhan ve Yıldızhan kollarına tâbi olan her biri dörder olmak üzere 12 boya ayrılmaktadırlar, ki bunlar Kayı, Bayat, Alkaevli, Karasevli, Yazır, Döğer, Dodurga, Yaparlı, Avşar, Kızık, Beğdili ve Karkın'dır.
 
Üçoklar ise, Gökhan, Dağhan ve Denizhan kollarına bağlı, yine her biri dörder olmak üzere 12 boya ayrılmaktadırlar. Bunlar Bayındır, Peçenek, Çavundur, Çepni, Salur,  Eymur, Layıntlu, Üreğir, İğdir, Büğdüz, Yiva ve Kınık boylarıdır.8
 
ikili ve 4-12-24 şeklindeki boy tasnifi Türkmenler arasında çok yaygındır. Nitekim, Karakeçili yörükleri de 12 aşiretten meydana gelmişlerdir. Bilecik Pazaryeri Günyurdu köyünde yerleşik hayata geçen Karakeçili yörükleri, "Karakeçili oniki kalemdir" demek suretiyle, kendilerini 12 kola ayırmaktadırlar. Bu aşiret veya kollar şunlardır: Veliler, Poyrazlı, Kıldanlı, Softalı, Karakayalı, Talazlı, Şazlı, Hacıhalil, Hayyam Kethüda, Akça İnli, Özbekli, Karabakılı. Karakeçililerin kendilerini 12 kısma ayırarak tasnif etmeleri, kök itibariyle Asya'dan gelen diğer Türkmen topluluklarına bağlı olmaları sonucuna bizi götürmektedir.9
 
Karakeçililerin sözde ayrı bir topluluk addedilen ve yine Oğuz, geleneğine göre 24 boya ayrılan, "Türkman Ekrâdı" şeklinde nitelendirilen Kürt topluluğunun Milan ve Zilan şeklindeki iki kolundan Milan yani Milliler içinde yer aldıkları ve ikinci sırada bulundukları görülmektedir. Bu Karakeçililerin, özellikle Urfa'nın, Siverek, Viranşehir ve Suruç havalisinde yaşadıkları bilinmektedir. Bunların önemli bir kısmı Fars kültürünün etkisinde kalmıştır.10
 
Karakeçili aşireti, Osmanlı Devleti'ni kuran Kayı boyuna mensuptur. "Kayı", sağlam, metin, güçlü ve kuvvetli anlamlarına gelmektedir. Kayı boyu Oğuzların en büyük boyu olup, Bozoklara tâbidir. Doğudan Anadolu'ya gelişen göçlerin önemli nedenlerinden bir tanesi de bilindiği gibi Moğol istilâsıdır. İşte Moğolların baskı ve saldırıları nedeniyle Karakeçililer, bağlı bulundukları Kayı boyu ile birlikte, Türkistan-Horasan ve Anadolu çizgisinde göçe mecbur kalmışlardır. Bu göç esnasında reisleri Ertuğrul Bey idaresinde Anadolu'ya gelen Kayı boyu ve Karakeçililer göçebe yaşayışını sürdürmüşlerdir.
 
Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük rol oynayan Karakeçililer, 11. yüzyıldan beri varlıklarını hissettirmişlerdir. Öncelikle Keçilü cemaatleri, başta Karakeçililer olmak üzere, Sarıkeçili, Teke Türkmenleri vs. gibi değişik adlarla Anadolu'nun birçok bölgesine yayılmışlardır. Doğudan batıya bu şekilde yayılan bu aşiretin muhtelif kolları şunlardır: Urfa, Siverek ve Suruç Karakeçililerinin varlıkları XV. ve XVI. yüzyıllardan beri bilinmektedir. Urfa Karakeçilileri ile Bingöl'ün Simsor Karakeçilileri Doğu Anadolu ZazaTürk aşiret grupları içinde yer alır.11
 
Siverek Karakeçilileri kendilerini Türkmen olarak kabul etmektedirler. Bunlar yaşamakta oldukları köylerinin adlan da tamamen Türkçedir. Yüzyıllardan beri isimler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Sözkonusu bu köyler arasında, Ağaören, Deliktaş, Karahöyük, Karadibek, Kurtini, Başıbüyük, Göllü, Mezra, Karacaviran, Mizar, Çabakçur, Karafinik, Bozkaya, Kabasırt, Kabahaydar, Sadıklı, Salur, Çepini vs...12
 
Bingöl'ün Simsor köyü Karakeçililer tarafından kurulmuştur. Güneyde Karakeçililer Rakka'ya kadar uzanmışlardır. XVI. yüzyıl Diyarbakır Tapu Tahrir Defteri'ne göre, günümüzdeki Milli Aşiret grupları Karakeçililerdendir.
Yine Gaziantep'e bağlı Körkün, Barak ve Hacı bayram köyleri Karakeçililer tarafından kurulmuştur.
 
Kırıkkale ilinin Karakeçili ilçesinde yaşayan Karakeçililer, Anadolu'nun diğer yörelerinde yaşayan Karakeçililerle akrabadırlar. Karakeçililer, Osmanlı kayıtlarında "Ulu Yörük" şeklinde anılan ve diğer bazı boyları da ihtiva eden birliğin bir koludurlar. Ankara şeriye sicillerinde Karakeçililerle ilgili kayıtlarda geçen, "Yörükanı Karakeçili" deyimi buradaki Karakeçililerin yürüklüğüne işaret eder.13 Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi'ndeki 982 tarihli Tapu Tahrir Defteri'nde Ankara Karakeçilileri "Ulu Yörük" adıyla anılmışlardır. En eski yörük ve en köklü boy anlamına gelen bu kayıt, Karakeçililerin mazileri hakkında bize fikir vermektedir.
 
Karakeçililer, Süleyman Şah ile Ertuğrul Gazi idaresinde, Fırat nehrini takip ederek. Rakka üzerinden Anadolu'ya gelmişlerdir. Bu göç esnasında yaklaşık 8000 civarında Karakeçili Urfa yöresine gelmiş ve burada ikâmet etmişlerdir. Sonra bunların bir kısmı Konya, Bursa, Eskişehir, Bilecik ve Gaziantep'e yerleşmişlerdir. Bunun yanında yine Urfa'ya mücavir olan Halep ve Arappınar (Mürşitpınar) ile Elazığ çevresine yerleşenler de olmuştur. Elazığ Karakeçililerine "Çarsancaklı" denilmektedir.
Gaziantep havalisine yerleşen Karakeçililer ise, "Albayramlar" adıyla anılırlar.
 
Bilindiği gibi, Anadolu'daki Karakeçililerin önemli bir bölümü Urfa havalisinde yaşamaktadır. Burada yaşayan Karakeçililer Türk oldukları hâlde, Türkçeden farklı bir dil konuşmaktadırlar. Ancak konuşulan bu dilin "Gürmanç" ağzı olduğu ve Tuncer Gülensoy'un tesbitlerine göre, "Doğu Anadolu Osmanlıcası" olduğunu söylemek mümkündür. Aynı Hoca'nın burada yaşayan Karakeçililerle ilgili tesbitleri şöyledir: "Urfa-Suruç yöresinde yaşayan Karakeçililerin büyük bir kısmı "Gürmanç" ağzını konuşmakladırlar. Ancak bunun yüzde seksenbeşi Türkçe kelimelerden oluşmaktadır."l4
 
Karakeçililer üzerinde sosyolojik araştırmalar yapan Ziya Gökalp ve Mehmet Eröz'ün görüşleri de bu düşüncelerle beraber değerlendirildiğinde, olayın realitesi açığa çıkmaktadır. Ziya Gökalp, Viranşehir'deki Millilere komşu olarak nitelendirdiği Karakeçililerin -ki aslında bu boyun içinde addedilmektedirler-Bursa'daki Karakeçililerin bir bölümünü oluşturduklarını ve zamanla Türkçeyi unuttuklarını ifade ederek, bunların köy isimlerinden hareketle Türk olduklarının anlaşıldığını söylemektedir. Nitekim, Salur ve Kangılı köylerinin Karacadağ'da yer aldığını, bunların da eski Türk boy adları olduğunu söylemektedir. Ziya Gökalp, buradaki Türkan aşiretinin de aynı akibete uğradığına işaret etmektedir.
 
Karakeçililer, geçmişte Ertuğrul Gazi Türbesi'ni her yıl Nevruz gününde ziyaret ederlerdi. Burada bir tür anma toplantısı niteliğinde buluşur ve şenlik düzenlerlerdi. Ancak sonraları bu geleneği Eylül ayının ikinci haftasında yapmaya başlamışlardır. Bu ziyaret ve şenlik Karakeçililerin bayramıdır. Atlarla buraya gelen ve kurbanlar kesen Karakeçililer görkemli törenler yaparlardı. Bu esnada cirit oyunları ve güreş müsabakaları da yapılırdı.15 Bu ziyaret ve şenlikler II. Abdülhamid zamanında resmileştirilmiştir.
 
Osmanlı yönetimine sadakatla bağlı kalan Karakeçililer, genel olarak herhangi bir disiplinsizlik hareketine girmemişlerdir. Sultan II. Abdülhamid sarayın muhafazası için Karakeçilileri görevlendirmiştir. Hem Yavuz Sultan Selim, hem de II. Abdülhamid tarafından Karakeçililere sancak verildiği ve kendilerine çok güvenildiği rivâyeti de yaygındır.
 
Bilindiği gibi, II. Abdülhamid, Alman İmparatoru'na Karakeçili aşiretinin mensuplarını tanıtırken, kendi akrabaları olarak takdim etmiştir. Ayrıca aynı padişah Karakeçililerin bulunduğu bir alay meydana getirerek, bu alaya "Ertuğrul Alayı" adını vermiştir, ki bu da çok manidardır. Yine kendi adıyla oluşturduğu "Hamidiye Alayları"nda, ki bunlar da Çanakkale ve Doğu Cephesi'nde Ruslar, İran ve Ermenilerle olan çarpışmalarda önemli hizmetler ifa etmiştir, Karakeçililer yer almıştır.
 
Cumhuriyet döneminde de Karakeçililer devlete sadakatla bağlı kalmışlardır. Millî Mücadele'de Urfa ve havalisindeki millî faaliyetlerde ve özellikle yörenin Fransız işgalinden kurtarılması ile bazı iç isyanların bastırılmasında, Siverek kuvvetleri içinde yer alan Karakeçililer, diğer Türkmen (Oğuz) kuvvetleri olan İzoli, Beğdili (Badıllı), Karahanlı aşiretleri gibi üzerlerine düşeni yapmışlardır.16
 
Yine Millî Mücadele'de Güneydoğu Anadolu'daki Milli aşiretinin neden olduğu ayaklanma teşebbüsüne katılmayan Karakeçililer, Viranşehir ve çevresinde İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle mücadeleye giriştikleri gibi, isyancılarla da mücadele etmişlerdir. Ancak bu isyan sırasında Karakeçililerin ileri gelenleri hayatlarım kaybetmişlerdir. Mardin'de bulunan Beşinci Tümen'in çabaları ve millî kuvvetlerin yardımıyla bu isyan hareketi bastırılmış ve asiler Suriye'ye kaçmak zorunda kalmışlardır.17
 
Güneydoğu Anadolu'da olduğu gibi Orta ve Batı Anadolu bölgelerindeki Karakeçililer de Millî Mücadele'ye destek vermişler ve önemli vazifeler ifa etmişlerdir. Batı cephesinde Yunanlılara karşı ve bazı iç isyanların bastırılmasında önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Mustafa Kemal Paşa'nın yakın silâh arkadaşlarından Yarbay Mehmet Arif Bey oluşturduğu özel bir "Karakeçili Müfrezesi" ile Millî Mücadele'ye katkıda bulunmuştur.18
 
Sonuç olarak, Karakeçililerin Hocamız Faruk Sümer'in "Türkmenler" dediği Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyuna mensup oldukları ve yüzyıllara dayanan bir mazilerinin olduğu açıktır. Anadolu'yu ebedî vatan yapan Türkiye Selçukluları ve Osmanlı Devleti zamanında varolan ve Anadolu birliği içinde çok uzak olmasa da farklı yörelerde yaşayan bu insanlar, âdeta Anadolu insanın kardeşlik ve birliğinin simgesini oluşturmaktadırlar, denilebilir. Kısacası, millî birlik ve beraberliğe, kardeşliğe güzel bir örnektir Karakeçililer... Devlete ve millete hizmet yolunda Cumhuriyet döneminde de sadakada bağlı kalan bu aşiretin "Yörük Bayramı" kutlu olsun...
 
Sözlerimi Büyük Atatürk'ün şu cümlesiyle bitirmek istiyorum; "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır... "19
 
 
 
 
 
 
DİPNOTLAR
*Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Başkan Kırıkkale-TÜRKİYE.
(1) Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara 1967, s. 9.
(2) Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara 1964, s.182.
(3) Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşiv Belgelerine Göre Oymak, Aşiret ve Cemaatler, İstanbul 1979, s. 476.
(4) İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 1994. s. 259.
(5) AbdulhalukÇay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, Ankara 1996, s. 245.
(6) W. Bang-R. Rahmeti Arat, Oğuz Kağan Destanı, İstanbul 1970, s. 14.
(7) A. Çay, a.g.e., s. 242.
(8)  Bu boylara ilişkin geniş  bilgi için bkz., Faruk Sümer, Oğuzlar, Ankara 1 964.
(9) A, Çay, a.g.e., s. 247.
(10) Geniş bilgi için bkz., Mahmut Rışvanoğlu, Doğu Aşiretleri.
(11) A. Çay, "Ertuğrul Gazi, Karakeçililer ve Söğüt Yörük Bayramı", III. Osmanlı Sempozyumu, Söğüt 1988, s. 7.
(12) A, Çay, a.g.m., s. 7.
(13) 1589 tarihli Ankara Şeriye Sicili.
(14) Tuncer Gülensoy, "Karakeçili", Ortadoğu Gazetesi, 22 Aralık 1994, s. 2.
(15) Kâmil Su, Balıkesir ve Civarında Yörük Türkmenler, Balıkesir Halkevi Yayını, Sayı 20, İstanbul 1938, s. 40.
(16) Geniş bilgi için bkz., İsmail Özçelik, Millî Mücadele'de Güney Cephesi Urfa, Ankara 1993.
(17) Türk İstiklâl Harbi, VI, Cilt, s.180 vd.
(18) A.Çay,a.g.m., s. 9,
(19) Kadri Top, Atatürk Diyarbakır'da, 1932, s, 4.








                              PROTOKOL ÇADIRI

          AÇILIŞ KONUŞMAM VE YÖNETİM VE TERTİP KOMİTESİ


DERNEĞİMİZ 1993 TARİHİNDE KURULMUŞTUR.
KURUCU VE ONURSAL BAŞKANIMIZ İ.HALİL ALBAYRAM


YÖNETİM KURULU ÜYELERİ
1-ABDULLAH ALBAYRAM-Dernek Başkanı

2-NİYAZİ ALBAYRAM-Başkan Yardımcısı
3-MUHAMMET ABDURRAHMAN ALBAYRAM-Sayman
4-SEYFETTİN ALBAYRAM-SEKRETER
5-OSMAN ALBAYRAM
6-TAYFUN BAY
7-İBRAHİM NEDİM BAY


1-UYGAR ALBAYRAM
2-ALİ OSMAN BAY
3-HAMZA ALBAYRAM
4-ONUR ALBAYRAK
5-SEMA ALBAYRAM
6-SİBEL GÜNEŞ ALBAYRAM
7-ŞEVKET BAY

DENETİM KURULU
1- MUHİTTİN BAY-BAŞKAN
2-ALPARSLAN ALBAYRAM
3-MUSTAFA KEMAL ALBAYRAM

1-ABDULCELİL ALBAYRAM
2-BÜLENT ALBAYRAM
3-ENVER BAY

DANIŞMA KURULU

1-İBRAHİM HALİL ALBAYRAM  
Kurucu ve  Onursal Başkan
2-MEHMET NURİ BAY
3-MEHMET ALBAYRAM-MEHMET OĞLU
4-DR.FETHİ ALBAYRAM
5-FAYAT BAY
6-CAHİT ALBAYRAM
7-FİKRET BAY
8-FEHMİ ALBAYRAM-HASAN OĞLU
9-CAHİT ALBAYRAM-MUHTAR
10-BEŞİR BAY
11-YUSUF ALBAYRAM-MUHTAR
12-ŞIH MEHMET ALBAYRAM-MUHTAR
13-MEHMET ALBAYRAM-HALİL OĞLU
14-HALİL ALBAYRAM-İSA OĞLU
15-MEHMET HAYRİ ALBAYRAM
16-ÜNAL ALBAYRAM-MUHTAR
17-FERUDUN ALBAYRAM-MUHTAR
18-MUHİTTİN BAY
19-ALPARSLAN ALBAYRAM

                                               27.NİSAN 2008 PAZAR
KAYI-KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI DERNEĞİ
KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI II.KUMRU DAĞI ŞENLİĞİ
PROGRAM
1-SAYGI DURUŞU ,İSTİKLAL MARŞI
2- DERNEK BAŞKANI ABDULLAH ALBAYRAM’IN AÇIŞ KONUŞMASI
3-GAZİANTEP VALİ VEKİLİ SAYIN MEHMET OKUR’UN KONUŞMALARI
4-GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ DEVLET BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK ‘İN KONUŞMASI
5-(I.DERNEK)HALK OYUNLARI EKİP GÖSTERİLERİ-HALAY
6-SANATÇI CAHİT İZCİ KONSERİ
7-SANATÇI MEHMET BAKIRAY KONSERİ
8-(II.KATILIMCI)HALK OYUNLARI EKİP GÖSTERİLERİ- SİTİLİZE SAHNE
9-İLLİZYONİST İSKENDER ALBAYRAM’IN GÖSTERİLERİ
10-SANATÇI OZAN ALİ SEZER KONSERİ
11- ETLİ FİRİK PLAVI VE AYRAN İKRAMI
12-KAPANIŞ

27 NİSAN 2008 TARİHİNDE YAPILAN KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI II. KUMRU DAĞI ŞENLİĞİ HAVA MUHALEFETİNE RAĞMEN COŞKUYLA KUTLANMIŞTIR.
DEVLET BAKANI SAYIN MEHMET ŞİMŞEK
GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ SAYIN MEHMET SARI
GAZİANTEP MİLLETVEKİLİ SAYIN HASAN ÖZDEMİR
GAZİANTEP BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI SAYIN DR.ASIM GÜZELBEY
ŞAHİNBEY BELEDİYE BAŞKANI SAYIN ÖMER CAN
ŞEHİTKAMİL BELEDİYE BAŞKANI SAYIN METİN ÖZKARSLI
GAZİANTEP VALİ VEKİLİ SAYIN MEHMET OKUR
GAZİANTEP AK PARTİ İL BAŞKANI SAYIN ÖKKEŞ ERUSLU
ŞAHİNBEY KAYMAKAMI SAYIN ALİ ÇINAR
GAZİANTEP BARO BAŞKANI SAYIN AZİZ CANATAR
ŞAHİNBEY İLÇE EMNİYET MÜDÜRÜ AHMET ALP
GAZİANTEP İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ SAYIN SÜLEYMAN ŞİŞMAN
KİLİS İL MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ SAYIN MEHMET EMİN AKKURT
GAZİANTEP ESKİ MİLLETVEKİLİ SAYIN İBRAHİM KONUKOĞLU
KİLİS MİLLETVEKİLİ SAYIN HÜSEYİN DEVECİOĞLU
ADANA MİLLETVEKİLİ SAYIN YILMAZ TANKUT
KAHRAMANMARAŞ MİLLETVEKİLİ SAYIN AKİF PAKSOY
MHP GAZİANTEP İL BAŞKANI BAYRAM KEMAL KILIÇ
GAZİANTEP İL ÖZEL İDARESİ SEKRETERİ SAYIN ABDULKADİR DEMİR
VE 7000 DAVETLİNİN KATILIMIYLA MEHMET BAKIRAY, CAHİT İZCİ, ALİ SEZER, MEHMET KALKAN, İSMAİL UĞUR, HALK OYUNLARI EKİBİ VE İLÜZYONİST İSKENDER ALBAYRAMIN SAHNE ALDIĞI UNUTULMAZ BİR ŞENLİK DÜZENLENDİ.
DERNEK BAŞKANI SAYIN ABDULLAH ALBAYRAM YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASINDA YAPILAN ŞENLİĞİN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ TÜRK KÜLTÜRÜNÜ YAŞATMAK AMACIYLA DÜZENLENDİĞİNİ III. KUMRU DAĞI ŞENLİĞİNİN İSE 26.04.2009 TARİHİNDE YAPILACAĞINI BELİRTTİ.


 
ABDULLAH ALBAYRAM -GÜNÜN SÖZÜ
 
Bir işi bilen YAPAR
Az bilen akıl VERİR
Bilmeyen ELEŞTİRİR
Yapamayan çamur ATAR
———————————-
Hırsız evini, puşt (Pez.)avradını kıskanırmış
Kaynak :H.Ö
..............................................
Başarılı İnsan Daima Çözümün Parçasıdır.
Başarısız İnsan Daima Sorunun Parçasıdır.

Başarılı İnsan Her zaman Bir Programı Vardır.
Başarısız İnsanın Her Zaman Bir Mazereti Vardır.

Başarılı İnsan Her Soruna Bir Çözüm Bulur
Başarısız İnsan Her Çözümde Bir Sorun Görür.

Başarılı İnsan En Olumsuz Durumda Bile Çıkış Noktası Görür.
Başarısız İnsan En Olumlu Durumda Bile Engeller Bulur.

Başarılı İnsan "Zor Olabilir Ama İmkansız Değil" Der.
Başarısız İnsan "Mümkün Olabilir Ama Çok Zor"Der.


Aynı Dili Konuşanlar Değil
Aynı Duyguları Paylaşanlar
Anlaşabilir- Mevlana
----------------------------------


Hiç Hata Yapmayan İnsan,
Hiç Bir İş Yapmayan İnsandır.
...Ve Hayattaki en büyük hata
Kendisini hatasız sanmaktır.
YUNUS EMRE
..............................................................

BAŞARILI İNSANLAR
YENİ BİR İŞE BAŞLARKEN
GEÇMİŞTEKİ OLUMLU YAŞANTILARINI;

BAŞARISIZ İNSANLAR İSE
YENİLGİLERİNİ DÜŞÜNÜRLER.
--------------------------------------------


BİR FIKRA
SOBA
Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet bir araştırma için arazide bulunmaktadırlar. Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara birşeyler ikram etmek için odadan biraz ayrılır.
Hepsinin dikkati soba üzerine toplanır. Soba yerden 1 metre kadar yukarıda, altındaki dizili taşların üzerindedir. Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.
KİMYACI:
Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş,böylece daha kolay yakmayı amaçlamış.
FİZİKÇİ:
Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş.
JEOLOG:
Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış.
MATEMATİKÇİ:
Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş,böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış.
ANTROPOLOG:
Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş.
Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarıda olmasının nedininin sorarlar.
Adam Cevap Verir:
BORU YETMEDİ.

...................................................................

SEYİSTEN PROFESÖRE DERS
Profesör,konferans vermek üzere salona
girmiş.Salon,ön sırada oturan bir seyis
dışında bomboşmuş.Konuşup
konuşmama konusunda tereddüte
düşen profesör seyise sormuş.

Buradaki tek kişi sensin.Bu durumda,
acaba konferans vermekten vaz mı geçmeliyim?

-- Hocam ben basit bir insanım; bu konulardan
anlamam.Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp;bir tanesinin kaldığını görseydim, yinede onu beslerdim.

Bu görüşe hak veren profesör konferansa başlamış.
İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş. Sözlerini tamamladıktan sonra, tek dinleyicisine sormuş:

-Nasıl buldun?
-Hocam,size daha önce basit bir adam olduğumu
ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim.
Genede,eğer ahıra gelip biri dışında tüm atların
kaçtığını görseydim,onu beslerdim,ama elimdeki
bütün yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım.
...............................................................

Hayat dediğin 1 çay.
İnsan ise sadece 1 şeker .
Karıştırdıkça hayattan tat aldığını sanırsın.
Oysa hayatın seni erittiğini çay bitince anlarsın!!!!

.................................................................

Çay sevmek gibidir,
Sevilmekse şeker,
Bizim gibi garipler,
Çayı şekersiz içer.
Eşref ÖNDER

................................
Bir edepsizle asla
tartışmaya girmeyin.
Seviyenize çıkamaz.
İnmek zorunda kalacağınız
seviyede de büyük
deneyim sahibidir.
KAYBEDERSİNİZ

Abdullah ALBAYRAM
..........................................


Adamı adam eder
ÇALIŞMAK.
İşin zor yanı çalışmaya
ALIŞMAK.

Abdullah ALBAYRAM
....................................

3 KURUŞLUK ADAMA,
5 KURUŞLUK DEĞER VERİRSEN
ARADAKİ 2 KURUŞA SENİ SATAR

Hazine ALBAYRAM


......................................................

BÜYÜK BEYİNLER FİKİRLERİ
ORTA BEYİNLER OLAYLARI
KÜÇÜK BEYİNLER İSE
KİŞİLERİ KONUŞUR

.............................................

BİR SORUN GETİREN,
SORUNLA BİRLİKTE BİR
ÖNERİ GETİRMİYORSA;
KENDİSİDE SORUNUN BİR
PARÇASIDIR.

ABDULLAH ALBAYRAM

...............................................

KARANLIĞA SÖVECEĞİNE
KALK BİR MUM YAK.

KONFUCYUS
................................................

ÖYLE HOROZLAR VARDIR Kİ
ÖTTÜKLERİ İÇİN GÜNEŞİN
DOĞDUĞUNU SANIRLAR.

H.DUNANT

BEN SÖYLEDİM
SÖYLEDİM(Duydu anlamına gelmez)
DUYDU (Doğru anladı anlamına gelmez)
ANLADI (Hak verdi anlamına gelmez)
HAK VERDİ (İnandı anlamına gelmez)
İNANDI(Uyguladı anlamına gelmez)
UYGULADI(Sürdürecek anlamına gelmez)
ABDULLAH ALBAYRAM
 
 
GAZİANTEP DAYI AHMET AĞA İLKOKULU MÜDÜRÜ ------- KAYI-KARAKEÇİLİ ALİBAYRAMOĞULLARI DERNEĞİ ESKİ BAŞKANI Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol