12.TEMMUZ.2011 SALI
Ülkemde birçok kenti birçok bölgeyi gezdim. Ancak sık sık derslerimde ve sohbet ortamlarımda
Avrupa’dan bahsedilince hep kitaplardan televizyondan, internetten vb. edindiğim bilgilerle ahkâm kesmeye çalışıyordum.
Ancak bizzat Avrupa’nın o ünlü şehirlerini görüp tanıyacağım için çok mutlu olduğumu gizleyemiyorum.
Bilmediğim yerlere gideceğim bu nedenle karşılaşabileceğim olumsuzluklar beni tedirgin ediyor.
Rahat bir yaşama alışmışız otobüsle 20 gün gezecek olmak hakikaten beni düşündürüyor.
Çünkü bunun uyuması var, banyosu var üst baş değişmesi var. Çok zor bir yolculuk olacağını şimdiden kestirmek mümkün.
Bu arada pek huyunu bilmediğim veya yolculuk esnasında sıkıntı duyacağımı düşündüğüm kişilerin olması ayrıca endişemi arttırıyor.
Özellikle 20 gün civarı bizlere yetecek giyecek ve kişisel bakım ürünlerini tıka basa valizlere doldurduk.
Hala yeter mi yetmez mi diye telaşımız var. Birazını yanımıza küçük çantalara aldık.
Diğerlerini bagaja konulan büyük valizlere doldurduk.
Yanımıza sabun, diş fırçası, macunu, tıraş gereçleri, terlik, çorap vb. günlük kullanım gereçlerimizi aldık.
Her halde otobüs evimiz olacak gibi.
Bu arada sık yer değişikliklerinin unutmayı tetiklediğini bildiğimden hem bu elimdeki notlarımı unutmadan günün gününe not edeceğim.
Hem de kamera ile gördüğümüz yerlerin önemli anlarının çekimini yapacağım.
Ayrıca fotoğraf makinemde yanımda arkadaşların çekecekleri ilginç resimlerle birleştirince
her halde gördüğümüz yerler ve yaşadığımız anılar kalıcı olacak.
Geziye başlamanın heyecanı içerisinde okulda bekliyoruz.
Okul kadromuzdan Ahmet ÇABUK, Bülent SEÇMENOĞLU ve eşi bazı sıkıntılar nedeniyle katılamadılar.
Okulumuzdan Abdullah ALBAYRAM, Ayşe DEMİR ( Eşi Ahmet Demir),
Ayşe KARAKÖSE (Eşi Necati KARAKÖSE), Ahmet BAYER,
Orhan DEMİRYOL ve Celal KAPLAN (kızı Özlem) katılıyorlar.
Önceki yıllarda okulumuzda görev yapan
Kadir ORUÇ ta okulumuz önünden gezi kafilesine katılanlardan biri.
12:30 da okul önünden hareket ettik.
Vehbi Dinçerler Fen Lisesi önünde park ettik.
Geziye katılacak diğer grup ve kişiler burada bulunuyorlardı
. Halkoyunları ekibi yanında V.Dinçerler Fen Lisesi Matematik Öğretmeni Zeki BİLGİÇ,
Kurtuluş ilköğretim Okulu sınıf öğretmeni Engin BAĞCI ve eşi Derya BAĞCI ( İngilizce öğretmeni) ,
Edebiyat öğretmeni Aynur ÜNLÜ TEKİN Geziye kişisel imkânları ile katılan lise ve üniversite öğrencileri de
burada otobüse bindiler. Otobüste sağda ikinci sırada ben Ahmet BAYER ile beraber oturuyorum.
14;00 da hareket ettik. Araban yolu bağlantısından otobana girdik.
Saat 19: 00 civarında Pozantı da AKÜN Tesislerinde mola verdik.
Halkoyunları ekibi güzel bir gösteri yaptılar. Yola çıktık. Yeri hatırlayamadım.
Ama saat 12:00 civarı yeniden mola verdik. Ben bir çorba içtim.
13.TEMMUZ.2011 ÇARŞAMBA
Sabah 07:00 civarı İstanbul Çamlıca Tepesine ulaştık.
Ancak bir yolcumuz İstanbul’dan katılacağı için güzergâhımızı belirlemek için ekip hayli zaman kaybetti.
Çamlıca Tepesinde sabah kahvaltısı yaptık. Boğazı seyrettik.
Fatih Sultan Mehmet Köprüsünden geçerek Tekirdağ da kısa bir mola verdik.
BİM Marketten meyve suyu, süt bisküvi ve biraz değişik yiyecek maddeleri aldık.
Saat 14:00 civarı İpsala Sınır Kapısından Yunanistan’a ayak bastık.
Artık Avrupa Birliği topraklarındayız. Adını anımsayamadığım bir sahil kasabasından ekmek aldık.
Otobüse mazot aldık.
Saat 16:30 civarında Yunanistan topraklarında Köfte, patates, domates ve salatalıktan oluşan öğle yemeğimizi yedik.
Ahmet BAYER ile birlikte Türk Kamyoncularla (Tırcıların) yanına gidip tanıştık ve kaçak Çay Demletip birlikte içtik.
Avrupa da saatler Türkiye ye göre bir saat ileride.
Bu nedenle gece saat anlamında bizden bir saat daha geç kararmış oluyor.
Yunanistan’ın Selanik şehrine saat 20: 00 civarı vardık.
Ancak çıkış yolumuzu bulamadığımız için birçok ara sokak ve caddelerde dolaştık.
21:50 Civarı Makedonya sınır Kapısından giriş yaptık.
Artık Anadolu da ki kavurucu sıcak Avrupa da yerini Serin ve Yağışlı havaya bıraktı.
Aldığımız mont ve kazaklar işe yaramaya başladı.
Polar Battaniyelerimiz yatarken gerekli olmaya başladı.
Grup yavaş yavaş birbirini tanıyınca zevkli dakikalar yaşamaya başladık.
Davul zurna ile halay çekip oyun oynanmaya başladık.
Türkü söylüyoruz.
Bir şoförümüz Hasan (Orta yaşlı) Diğeri Mehmet ERDOĞAN(otobüsün sahibi) Hasan usta çok neşeli, feleğin çemberinden geçmiş.
Otobüsü sürerken şarkı söylüyor. Oynuyor.
Anılarını mikrofondan (aşklarını da) anlatıp milleti gülmeden kırıyor.
Ben sazımı getirmediğime çok pişman oldum.
Ama Hasan İsimli bir Konservatuar öğrencisi Ud çalıyor ve Klasik Türk Müziği söylüyor.
14.TEMMUZ.2012.PERŞEMBE
Gece saat 02:00 civarı Sırbistan’a girdik.
Saat 06:50 civarı Sırbistan’ın Başkenti Belgrad’ a vardık.
Ancak transit geçiş yaptık. 10:00 Civarı sabah kahvaltısı için yemek molası verdik.
Belgrad Sırbistan' nın başkenti ve en büyük şehridir.
Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği platoda kurulmuştur.
1.2 milyonluk merkez nüfusu ve 1.7 milyondan fazla metropolitan nüfusuyla
Güneydoğu Avrupa'nın en büyük şehirlerinden biridir.
12:40 ta Sırbistan’dan Macaristan’a giriş yaptık.
Saat 15:00 de Macaristan’ın başkenti Buda Peşte ye vardık.
Otobüsle panoramik bir şehir gezisi yaptık. Estella Tepesine çıktık.
Çeşitli dinleri sembolize eden heykeller, Buda ve Peşti hikayesini anlatan heykeller gurupça gezildi.
Estella Tepesi eski bir kale tarihi dokuyu iyi korumuşlar.
Gelen turistleri görünce turizmin bir pazarlama ve reklam işi olduğunu gördüm.
Ülkemizin güzelliklerini tanıtamamanın üzüntüsünü arkadaşlarla paylaştık.
Tuna nehri şehri ikiye ayırıyor.Buda ve peşte ayrı yakalarda nehirde taşımacılık oldukça yoğun yapılıyor.
Lüks denilebilecek restoranlar gemiler şeklinde yapılmış ve yüzer haldeler.
Tramvay taşımacılığı çok yaygın ve kullanışlı.
Parlamento binası ve opera- tiyatro binaları muhteşem. Şehirde binalarda tarihi doku korunmuş.
Çarşıyı geziyoruz. Ancak piyasanın pahalı olması bizi çok şaşırttı.
Budapeşte, Macaristan'ın başkentidir.
Aslında Tuna nehrinin iki yakasındaki Budin ve Peşte'nin 17 Kasım 1873 yılında birleşmesiyle oluşmuş şehirdir.
Macaristan'ın politik, kültürel, ticari, endüstri ve ihracat merkezidir.
Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri olup, Macaristan nüfusunun beşte biri,
2003 yılı sayımına göre 1.719.343 kişi, Budapeşte'de yaşamlarını sürdürmektedir.
Budapeşte coğrafi konumu, tarihî eserleri ve diğer çekicilikleri ile Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biridir.
Şehir Tuna’nın batı (sağ) yakasında Buda ve doğu (sol) yakasında Peşte şeklinde iki bölüme ayrılmıştır.
Tuna’nın batı kıyısında Buda kalesinin çevresindeki görece engebeli bölgede tarihî semtler uzanır.
Şehrin iş hayatının merkezi ve kalabalık semtleri ise Tuna’nın doğusundaki ovaya açılan düzlüktedir.
Saat 20: 00 civarı Buda- Peşte’ den çıktık. Gece Slovakya’nın başkenti Bratislava’da olacağız.
Sabahleyin ise Viyana’ya varmış olacağız. Saat 22:00 civarı Bratislava’da yağmur yağıyor.
Gece Slovakya ve Bratislava’dan transit geçtik.
Bratislava Slovakya'nın başkenti ve en büyük şehridir.
Avusturya'nın başkenti Viyana'nın 50 km kadar doğusunda bulunan şehir yaklaşık 450.000 nüfusa sahiptir.
Tuna Nehri kıyısında yer alan şehir hem Avusturya'ya hem de Macaristan'a sınırdır.
(Dünyada bu şekilde iki devlete sınırı olan sadece iki tane başkent vardır.)
Bratislava, parlamentosu, devlet binaları, üniversiteleri, müzeleri
ve tiyatroları ile Slovakya'nın siyasi ekonomik ve kültürel merkezidir.
Slovaklar, Almanlar, Macarlar, Avusturyalılar, Çekler ve Yahudiler şehrin geçmişinde güçlü izler bırakmıştır.
Bratislava, bu kozmopolit ruhunu hâlâ muhafaza etmektedir. Şehir çok sayıda festival ve ticari sergiye ev sahipliği yapmaktadır.
15.TEMMUZ.2011 CUMA
01:30 da Avusturya’ya giriş yaptık.
Avusturya yollarında Viyana’ya yakın bir yerde geceledik.
Bu mola yerindeki benzincide duş olması bizi sevindirdi.
2 Avroya duş aldık. Hava Bizdeki mart ayı soğuklarına yakın.
Aynı yerde 08:00 civarı sabah kahvaltımızı yaptık.
Kısa süre sonra Viyana gezimiz başlayacak.
09:00 civarı Avusturya’nın Başkenti Viyana’dayız.
Viyana tarih müzesi çok güzel ancak unutmadıysam 16 Avro giriş ücreti ödedik.
Tarihi heykeller Tablolar görülmeye değer.
Ayrıca Parlamento Binası, belediye binasının ve saray heykel süslemeleri görmeye değer.
Yemek için sokaklara ve caddelere çıktık.
Ancak yağmur bizi ıslattı. Çoğumuz şort ve kısa kollu tişörtlerle ıslandık ve üşüdük.
Bir Türk Lokantasında nefis döner yedik. Yağmur nedeniyle yeterince gezemedik.
Otobüse kendimizi zor attık.
Hatta bazı arkadaşlar yağmur nedeniyle mahsur kaldıkları için geç kaldılar.
Geç kalmayı önlemek için bir ceza tayin ettik.
Kalkış veya toplanma yerine belirtilen saatten geç gelen her kişiye 10 avro ceza tayin ettik.
Orhan DEMİRYOL ve Zeki BİLGİÇ ‘e ceza uygulandı.
Ancak daha sonra ki günlerde bir iki arkadaşa daha uygulandı
ama bazı çatlak sesler arkadaşlarımızın moralini bozunca 10 avrolar geri dağıtıldı.
Viyana Avusturya'nın başkenti ve en büyük şehri, aynı zamanda
ülkenin 9 eyaletinden yüzölçümü bakımından en küçüğü.
Yaklaşık 1.705.000 kişilik nüfusuyla ülkenin en kalabalık kentidir,
çevre ilçeleriyle birlikte Viyana'da yaklaşık iki milyon insan yaşar,
ki bu da Avusturya nüfusunun yaklaşık dörtte biridir.
Nüfus bakımından Viyana Avrupa Birliği'nin en büyük onuncu kentidir.
Birleşmiş Milletler bürosuyla Viyana Birleşmiş Milletlerin dört resmi merkez temsilciliğinden birine sahiptir.
Kentte bulunan diğer önemli uluslararası kuruluşlar OPEC, AGİT ve Uluslararası Atom Enerjisi Örgütü'dür (IAEO).
Yüzyıllar boyu Habsburg hanedanının yerleşim yeri olan kent,
bu süre boyunca Avrupa'nın kültürel ve politik merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Kent Londra, New York ve Paris'ten sonra iki milyon nüfusuyla dünyanın en büyük dördüncü kentiyken,
I. Dünya Savaşı sonrasında nüfusunun dörtte birini kaybetmiştir.
Hala daha Habsburg hanedanının izlerini taşıyan eski kent merkezi ve
Schönbrunn Sarayı Avusturya devletinin başvurusu üzerine Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü
tarafından dünya kültür mirası olarak kabul edilmiştir.
Viyana'nın sembolü olan Stefan Kilisesi şehrin merkezinde bulunur
13:30 da Çek Cumhuriyetinin başkenti PRAG’a gideceğiz.
Prag ‘a sanıyorum gece varılacak.
Gece 12:00-13:00 arası Polanya’ya hareket edilecek.
Fakat saat 15:00 de Otoyolda kaza olmuş bu nedenle trafik nerdeyse hiç ilerlemiyor.
Bu arada Trafik Polisi otoban ücreti ödenmedi diye otobüsü durdurdu
ve uzun görüşmelerden sonra otomatik geçis cihazımızda yeterli kredi olmadığı için ekiplere bildirilmiş
ve bize 880 avro ceza yazdılar.16:15 te ancak hareket edebildik.
Saat 19:30 da Çek Cumhuriyeti Başkenti PRAG’a 100 km kaldı.
Prag’a akşam gireceğimiz kesinleşti.20:30 da Prag’a vardık.
Parlemento binası Bohemiya Müzesi, Astrolojik Saat ( Bu saatin çok ilginç özelliklerinin olduğu söylendi.
Belli saatlerde mekanik olarak birçok bilgiyi bir arada vermek için yanındaki metal heykellerin dahi hareket ettikleri söylendi.
İki defa saat başlarında binlerce turist ile birlikte karşısında bekledik.
Ancak herhangi bir faaliyet olmadı.
Tuna nehri üzerindeki tarihi köprüye kadar tarihle iç içe yapılar ve dükkânları gezerek vardık.
Karşı yamaçtaki görünümü harikulade olan sarayı gezemedik.
Bu arada ekip arkadaşlarımızdan Celal KAPLAN, Kızı Özlem,
Ayşe KARAKÖSE ve eşi Necati Bey buluşma yerine çok geç gelebildiler.
Yollarını şaşırmış ve kaybolmuşlar.
Taksi ile bile yollarını bulamamışlar.
Geç kalma cezası uygulanmak istendi.
Ancak arkadaşlar olumsuz tavır sergileyince üstelenmedi.
Dünyanın en meşhur kristallerinin diyarı burası imiş.
Neredeyse tüm hediyelik eşyaları kristalden yapılmış.
Dünyanın en çok içki (Bira ) tüketen ülkesinin de burası olduğu söylendi.
Bizim ülkemizdeki Efes Pilsen ‘in “Pilsen”inin burada
bira üretimi ile ünlü bir şehrinin adı olduğunu öğrendim.
Tuna nehri sahildeki bazı evlerin altından kanallara girip
diğer taraftan akacak şekilde ilginç yapılmış.
Prag (Çekçe Praha) Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük şehridir.
Çek Cumhuriyeti ve Slovakya birleşikken de başkentti. Orta Bohemya'da Vltava Nehri'nin üzerinde yer alır
ve 1.2 milyon nüfusu vardır. İş dünyası istatistiklerine göre bu sayıya ek olarak 300.000
kişi de resmi kaydı olmaksızın Prag'ta yaşamaktadır.
Prag, geniş bir kitle tarafından dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak gösterilir.
Prag "Altın Şehir", "Doksanların Sol Bankası", "Masal Şehri", "Şehirlerin Anası" ve "Avrupa'nın Kalbi" gibi isimlerle de anılır.
1992'den beri Prag'ın tarihi merkezi, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO)'nun listesinde yer almaktadır.
Prag'ın bir özelliği de 2. Dünya savaşında pek zarar görmemiş olmasıdır.
Bu sayede birçok tarihi ev ve mekânı barındırır.
Bu yerler arasında St. Vitus Katedrali de yer alır.
Turizm alanında son yıllarda çok fazla rağbet görmektedir.
12:30 da Polonya’ya hareket ettik.16.07.2011 Cumartesi Festival şehri Slubice ‘de olacağız.
16.TEMMUZ.2011 CUMARTESİ
Sabah saat 07:30 civarında Polonya’nın Slubice Kentine vardık.
Konaklayacağımız Otel-Pansiyon-Yurt önüne vardık.08:30 da kalacağımız odalar belirlendi.
Ahmet BAYER ile aynı odada kalacağız.
Ancak Bir kapıdan girince üç oda bulunuyor.
Tuvalet, Banyo ve Lavabolar ortak. Ayşe DEMİR-Eşi ve Ayşe KARAKÖSE-eşi yan odalarımızda kalıyorlar.
Valizlerimizi odalarımıza çıkardık.
Az bir dinlenmeden sonra çevre gezisi yapmak üzere dışarıya çıktık.
Fiyatlar çok uygun ancak diğer ülkeleri bilmediğimiz için yeterli alış veriş yapamadık.
Televizyon ve diğer elektronik eşyaların yarı yarıya ucuz olduğunu söyledi arkadaşlar.
Alıp almama konusunda tereddüt oluştu ve pansiyona döndük.
Ahmet ile birlikte tavuk kızartma yedik.
Yaşar YILMAZ 80 km. yakında büyük bir kente (SİVO BOTSİN) gideceğimizi ve orada alış veriş merkezinin olduğunu söyledi.
Ve hareket ettik. Alışveriş yapılacak bina şehrin kenarında ve Bizdeki SANKOPARK benzeri bir yer.
İçeri girdiğimizde dudağımız uçukladı. Fiyatlar diğer ülkelerden geri kalmaz.
Tabii ki hiç bir şey alamadık. Ben birkaç kısa konçlu çorap aldım.
Onlarda Türkiye’den çok pahalıya geldi. Kalitede sıfır. Bir güneş gözlüğü aldım.
Bu arada şehir merkezine de inemedik. Arkadaşlar dağıldığı için bir araya gelemedik.
Geç saatte bir araya arkadaşları toplamaya çalıştık. Nehir kenarına gittik.
Balık Konservesi ile akşam yemeği yedik.
Ahmet BAYER ve bazı arkadaşlar nehirde gezinti yapan hız motoruna bindiler.
Buralarda hava 10:30 civarında kararıyor. Gündüzler uzun. Slubice’ ye 23: 00 civarında hareket ettik.
Ancak yol uzadı sanıyorum. Tam olarak yolu bulamadık. Bu nedenle Slubice’ ye geç saatte vardık.
Mağazalar çoktan kapanmıştı. Hiçbir şey alamadık.
Gece Ahmet BAYER ve Ahmet DEMİR ile yürüyüşe çıktık.
Bu arada Kaldığımız Pansiyon bitişiğinde bulunan bilardo salonunda biraz oturduk.
Orhan DEMİRYOL’ un ablası Berlin’de oturuyorlarmış. Orhan’ı gündüz alarak Berlin’e götürdüler.
Akşam orada kalacak. Biz Sabahleyin Berlin’e hareket edeceğiz.
Burada Polonya parası ZİLOTİ (bize göre zilot) kullanılıyor. 100 Ziloti =50 TL
Polonya , resmî adı Polonya Cumhuriyeti Orta Avrupa'da bulunan bir ülke.
Komşuları, batıda Almanya, güneybatıda Çek Cumhuriyeti, güneyde Slovakya, kuzeydoğuda
Rusya Federasyonu ve Litvanya, doğuda Belarus, güneydoğuda Ukrayna ve kuzeyde Baltık Denizi'dir.
Ülke 312.679 km²'lik yüzölçümüyle Avrupa'nın dokuzuncu, dünyanın altmış dokuzuncu büyük ülkesidir.
Yaklaşık 38 milyonluk nüfusuyla dünya sıralamasında en kalabalık 33. ülkedir.
17.TEMMUZ.2011 PAZAR
Sabahleyin erkenden kalktım.
Şehrin caddelerinde yürüyüş yaptım. Her yer kapalı ama birkaç bar erkenden açılmış ve insanlar buralarda sabahın köründe içiyorlar.
Slubice ile Almanya’nın Furankfurt Older (Bu bildiğimiz Frankfurt değil) şehri bir nehirle birbirinden ayrılıyor.
Bir köprü ile birbirine bağlı Yanlışlıkla Köprüden diğer tarafa geçtim. Ama ben Slubice olarak biliyordum.
Almanya’ya girmiş ve çıkmışım.
Furankfurt Older Berlin eyaletine bağlı olan ve Polonya sınırında bulunan Alman kenti.
İki ülke arasındaki sınırı oder nehri oluşturur.
Nehrin öbür tarafında küçük bir Polonya kasabası olan Slubice bulunur.
Kasaba 2. dünya savaşında Almanlarca boşaltılmış ve halkının büyük kısmı
auschwitz toplama kampında katledilmiştir.
Boşalan evlere Almanlar yerleştirilmiş; böylece Avrupa’nın
Almanlaştırılması çalışmaları ilk kez burada denenmiştir.
Halen batı Polonya'da bu ailelerin çocukları yaşamaktadır.
Şehirde özellikle sosyal bilimler çalışmaları ile bilinen
European University of Viadrina bulunmaktadır.
Frankfurt(Oder) gerek şehrin yapısı gerekse sosyal ortamı
sebebiyle Eskişehir'i anımsatır.
Bir çok eğlence yerine sahiptir.
Geri gelirken halk pazarının yerini keşfettim.
Bizim kaldığımız pansiyona oldukçada yakın. Biraz gezdim.
Ucuz ürünler var. Ama kalite yok denecek kadar az. İki bayan çantası ve kendime bir bel çantası aldım.
Daha sonra pansiyona dönerken Ahmet Bayer ile tekrar döndük ve ben şeker aldım.
Ahmet‘de bir iki çanta aldı. Pazarlık etmiyorlar. Ama bizim pazarlık etmemize yaka silkiyorlar.
Çok uygun hayvan postları gördük. Koyun, ceylan postları harikaydı.
Alıp almama konusunda tereddüt sonrası zaman darlığı nedeniyle alamadık.
Pansiyonda kahvaltı ettik. Pazara yeniden çıktık. Saat 12:30 da Berlin’e doğru yola çıktık.
Saat 14:00 civarı Almanya –Berlin’e giriş yaptık. Berlin’de Orhan Demiryolun Kız kardeşi ve yeğenleri eşliğinde
Önce Türk Şehitlik Camisini ve Yıkılan Berlin Duvarını ziyaret ettik.
Berlin’in içerisinden de ırmak akıyor. Gemi taşımacılığı yapılıyor. Eski Parlamento Binasını ve birkaç tarihi binayı gezdik.
Fıskiyeli havuzda komik resimler çektik. Gaziantep Sofrası adlı Türk lokantasında Döner yedik.
Ahmet’le kendimizi şımarttık. Birer paket dondurma aldık. Buralarda hayat çok pahalı.
Biz bile Türkiye’de harcadığımız gibi harcayamıyoruz. Bir Avro =2,50 TL ediyor.
Berlin Almanya’da bir Türk şehri desek abartmış olmayız. Dükkânların neredeyse çoğunun adı Türkçe.
Berlin, Almanya'nın başkenti ve en büyük şehridir. Berlin, aynı zamanda bir eyalet-kenttir.
II. Dünya Savaşı öncesinde 4.3 milyon kişinin yaşadığı şehirde 2008 itibariyla 3.4 milyon kişi yaşamaktadır.
Berlin, kuzey Almanya'da, Spree ve Havel nehirlerinin arasındaki kumluk bölgeye kuruludur.
1961'den 1990'a kadar Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye ayrılmış olan kenti ikiye bölen duvara
(Berlin Duvarı) sonradan "Utanç duvarı" adı da verilmiştir.
Eski Berlin’de Parlamento Binası, Berlin Kapısı vb.tarihi yapıları ziyaret ettik.
Değişik figürlü insanlar burada da resim çektirip para dileniyorlar. Kanadalı Turist İzcilerle
Berlin Kapısı önünde resim çektirdim.
Şiddetli bir yağmur yağmaya başladı. Yağmura şortla yakalandık. Hem ıslandık hem de çok üşüdük.
Toplanma yerimiz Berlin kapısının civarı idi soğuk ve yağmurda mecburen saçak altlarında otobüsü bekledik.
Saat 22:30 da Münih’e hareket ettik. Bu arada Zeki Bey Eczanenin Almancası olan APOTEKE kelimesini
diline doladı ve beşli arkadaş gurubumuza APOTEKE ismini koydu. Ben pek kullanmadım. Ama Zeki Beyin hoşuna gitti.
Özellikle bizim Orhan’ın çok hoşuna gitmiş olmalı ki nerdeyse bağıra bağıra
her bir dakikada söylüyor desem abartmış olmam sanırım.
Bu arada otobüste hep oturur vaziyette olmamız nedeniyle birkaç arkadaşımla birlikte benimde ayaklarımız şişti.
Ayakkabılarımıza ayaklarımız girmiyor.Terlik giyiyoruz bir çeşit.
Ayakkabı giyiyoruz bir çeşit. Velhasıl ayaklarımız davul misali şişti.
Birde tuvalet öncelikli sorunumuz oldu. Tuvaletler klozet ve su yok.
Bizim alışkanlıklarımıza tamamen ters bir durum olması bizi sıkıntıya soktu.
18.TEMMUZ.2011 PAZARTESİ
Saat 08:00 civarında Münih(MÜNİCH) yakınlarındayız.
Önce Hitlerin Yahudileri topladığı TOPLAMA KAMPINA gideceğiz.
Bizde olduğu gibi burada da Pazartesileri Müzeler kapalı olduğu için içerisine giremedik.
TOPLAMA KAMPI’ nın Dışarıdan birkaç resmini almakla yetindik.
Saat 10:30 da sabah kahvaltımızı bir parkta yaptık.
Münih merkezin hemen bitişiği ve havuzu görkemli bir heykelle süslü park.4 saat serbest zamanımız var.
Münih’i gezeceğiz. Hafif yağmur yağıyor. Ahmet Bayer alışveriş hastası evden aylarca önce oluşturulmuş
sipariş listesini tamamlamak için var gücü ile çabalıyor.
Spor mağazasından oğluna çok pahalı fiyata bir üst aldı.
Bu arada Zeki, Kadir ve Orhan’ı elektronik mağazası gezerken kaybettik.
Ahmet Bayer ile tavuk kızartma yedik.
Ben Avrupayı dağlık veya engebeli sanıyordum. Ama buraya gelmesem bu fikrim hep sabit kalacaktı.
Binlerce km. yol aldık kaç tane ülke geçtik. Her yer düm-düz ova diyebilirim.
Her halde biraz dağlık kesim İsviçre de varmış. Hele yeşillik bambaşka. Her taraf orman.
Bol yağış alması ve insanların bu değerlere kıymet vermesi ile böyle olduğuna kanat getirdim.
Münih (Almanca: München), Berlin ve Hamburg'dan sonra Almanya'nın en büyük üçüncü kentidir.
Bavyera eyâletinin en büyük şehri ve başkentidir. Avrupa Birliği'nin onikinci en büyük şehridir.
Şehir, 2006 sayımına göre 1,3 milyon nüfusa sahiptir. Civarındaki nüfusla bu rakam 2,6 milyona ulaşır. B
üyük Münih şehirleşmiş bölgesinde (Augsburg, Ingolstadt, Rosenheim, Landshost ve Landberg)
5 milyondan fazla insan yaşamaktadır.
Münih, Bavyera Alpleri'nin kuzeyinde ve İsar nehri kıyısında kurulmuştur.
Şehri tanımlayan Slogan (Motto) uzun zaman Die Weltstadt mit Herz (yürekli dünyâ şehiri) idi.
Fakat son zamanlarda bu München mag dich (Münih seni seviyor) şekline dönüştü.
Münih'in Almanca ismi München eski dilde 'keşişlerin yeri' anlamına gelen Munichen'den gelmektedir.
Bu nedenle Münih'in armasında bir râhip vardır. Siyah ve altın sarısı - Kutsal Roma İmparatorluğu
rengi - Kral Ludwig zamanından beri şehrin resmî renkleridir. Almanya'nın önemli finansal kaynaklarından biri olan
Münih, yüksek yaşam standartları ile birçok göçmenin tercih ettiği bir şehirdir.
Saat 18:00 de Şuttutgart şehrine vardık. Vardık diyorum ama BOSCH köprüsü denilen yeri geçtik.
Ancak yolumuzu şaşırdık. Navigasyon cihazı ve Yaşar YILMAZ çare olamadılar. Bir türlü şehir merkezine giremiyoruz.
Şehir merkezine dükkanlar kapanmaya yakın (saat 20:00 de) vardık. Büyük bir tren istasyonu var.
Tünellerle diğer caddelere bağlanıyor. Tuvalete burada gidelim dedik.1 avroya tuvalet ihtiyacımızı giderdik.
Geçit içerisindeki manavdan elma aldık. Uluorta yerde ısıra ısıra elma yedik. Birbirimize güldük.
Gece geç oluyor. Ancak tüm dükkanlar 20:00 de kapandığı için caddeler bomboş.
Tarihi yapılara yakın bir geniş parkta biraz dinlendik. İçki içen iki gençle komik resimler çektirdik.
Ayrıca parkta gördüklerimiz bizi şaşırttı. Ancak bazı durumlar buralarda sanırım hoş görülüyor.
Ahmet Bayer ile birer külah dondurma aldık.
Birer resim çektirdik. Saat 22.30 civarı otobüsümüzün yanına geldik. Yolumuzu cardınlar ve fareler kesti.
Ahmet Bayer çok korktu. Çığlık attı. Otobüsten birer balık konserve alıp yedik.
Stuttgart, Almanya'nın altıncı büyük şehri, Baden-Württemberg eyaletinin başkenti ve en büyük belediyesi,
Stuttgart vilayetinin (Regierungsbezirk) merkezi.
Stuttgart Almanyanın Ticarette en Aktif Şehridir. 31 Aralık 2006 itibariyle nüfusu 593.639. Almanya'daki
büyükşehirler arasında en dağlık olandır. Stuttgart Üniversitesi, bu şehirde yer almaktadır.
Neckar nehri Stuttgart ile 1905'te birleşen Bad Cannstatt semtinden geçer,
semtin içinde bir kaplıca bulunur. Ayrıca Türklerin en yoğun yaşadığı bölge yine Bad-Cannstatt semtidir.
Stuttgart önemli bir endüstri bölgesinin merkezidir. En önemli ürünler:
Otomobil (Daimler AG, Porsche) ve eklentiler (Bosch), mühendislik, yayıncılık, elektronik, mimarlık.
Stuttgart borsası Frankfurt'tan sonra Almanya'nın ikinci büyüğüdür.
Ayrıca Dünya Lideri Otomobil üretici Firması Mercedes-Benz'in Genel Merkezi Stuttgart'da yer alır.
Gece İsviçre’ye hareket edeceğiz. Yolcular tamamlanınca yola devam ettik.
19.TEMMUZ.2011 SALI
Gece İsviçre’ye ve Zürih’e girdik. WİLLKOMMEN –İN HAUPTBAHNHOF-PARKİNG
(Turizm Parkı) ‘de gece mola verdik.
Karşıdaki otelde tuvalet ihtiyacımızı giderelim dedik. Ancak arkadaşlardan biri 12 avroya bir kahve içmek zorunda kalmış.
Sabah 08:00 de kahvaltı yaptık. Bu şehir tramvaylar şehri desek yeri.
Bütün Avrupa ülkelerine hızlı tren garı (bahnhof) bizim park yerinin hemen yanından. Sokaklar ve caddeler tramvayla
dolu biri geliyor biri gidiyor.
Saat 09:30 da ZÜRİH gezisine başladık. Gemi için bilet almamız gerekince gurup indirimi için para topladık.
Rehberimiz İngilizce öğretmeni Ayşe DEMİR ama tek tercümesini göremedik.
Başka okulda İngilizce öğretmeni Derya Hanım bizim bu konuda tek yardımcımız oldu.
Gölde 2 saat gemi turu yaptık. Alış veriş mağazalarına baktık. Avrupa’nın
en pahalı memleketi olduğuna karar verdik. Bir mağazanın önündeki gergedanla resim çektirdik.
Şehir çok temiz ve bakımlı. Erkek ve bayanlar şık takım elbiseli ve mutlaka kravatlı olarak gördük.
Zürih (Almanca: Zürich, İsviçre Almancası: Züri) İsviçre'nin en büyük kenti
(2005 yılında şehir merkezinde nüfusu 366,809 , çevre ilçeleriyle birlikte nüfusu 1,007,972 kişidir.)
Zürih şehri Zürih Kantonu'nun başkentidir. İsviçrenin ekonomik ve kültürel başkentidir. FIFA merkezi Zürih’te bulunur.
Zürih adının kökeni Kelt kelimesi Turus’tan gelmektedir.
2. yüzyıldaki Roma işgalinde şehir Turicum diye adlandırılmıştır.
Günümüz İsviçre Almancası’nda Züri [tsüri] diye telaffuz edilir.
Avrupa`nın en iyi üniversitelerinden olan ETH (Eidgenössiche Technische Hochschule) ve Z
ürih Üniversitesi (Universität Zürich) bu şehirdedir.
Zürih şehri Zürih Gölü'nün Limmat Nehri'ne birleştiği noktada kurulmuştur. Kuzey ve batısında tepelerle çevrilidir.
Bunlar Gubrist, Hönggerberg, Käferberg, Zürichberg, Adlisberg ve Uetliberg'dir. Sihl Nehri ş
ehrin kuzey noktasında Limmat Nehri ile birleşir. Şehrin tarihi merkezi olan Lindenhof,
Limmat Nehrinin doğu yakasında Zürih Gölü'ne 700 metre mesafededir.
Öğleden sonra DAVOS şehrine gitmek üzere hareket ettik.
Burada adım başı MİGROS mağazaları var. Yolda bir alış veriş mağazasından İsviçre Çikolatası aldık.
Otobüsün derin dondurucusuna koyduk. Kendime ve Uygar’ a birer forma aldım.
Davos yolu çok sarp ve dar dağ yollarında tehlike içerisinde ilerliyoruz. DAVOS aslında kayak merkezi imiş.
Daha çok Yahudilerin evlerinin olduğu bir Kış tatil merkezi olduğu bilgisini edindim.
Dünya Ekonomik formunu burada yapmakla bütün dünyanın dikkatini buraya çekmeyi bilmişler.
Köprüler çok yüksek. S anki evlerin üstüne düşeceğimiz hissine kapılıyor insan.
Yağmur yağıyor. Hava soğuk. Kışlık giysiler bile yetmiyor. Otobüsün kaloriferleri yanıyor.
Ve nihayet Başbakanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ‘ın İsrail Başbakanına
VAN MÜNİT dediği kongre merkezine geldik.
Resim çektirdik. VAN MÜNİT dedik. Davos’a bir daha gelmem diyerek ayrıldık.
Çıkışta Davos Gölünün kenarında yağmur yağmasına rağmen bir resim çektirme molası verdik.
Davos tüm Avrupalının kış tatil merkezi ve çok insanın buralarda kır evi var.
Davos (Almanca: Davos, İtalyanca: Tavate), İsviçre'nin doğusunda, Graubünden kantonunda kasaba.
Davos Vadisinde, denizden 1,560 m yüksekte, Landwasser Irmağı üzerinde yer alır.
Davos-Platz ve Davos-Dorf adlı iki köyden oluşur.
1160 ve 1213'e ait tarihsel belgelerde Davos'tan söz edilir.
Bu yıllarda kasabada Romanş dili konuşan bir halk yaşıyordu; 13. yüzyılda buraya,
Valais'nin yukarı kesiminden gelen ve Almanca konuşan bir halk yerleşmiştir.
Davos 1436'da On Yönetim Bölgesi Birliği'nin (Almanca: Zehngerichtenbund) başkenti oldu.
1477-1649 arasında Avusturya'nın egemenliğinde kaldı. 1860'lardan sonra gözde bir sağlık merkezi oldu.
20. yüzyılda uluslararası bir üne sahip bir kış sporları merkezi olarak gelişti.
Davos'daki Parsenn pisti dünyanın en iyi kayak pistlerinden biridir. Ayrıca 1971'den beri
yıllık olarak düzenlenen Dünya Ekonomik Forumuna ev sahipliği yapmaktadır.
İsviçre AB üyesi değil. Parası FLORİN (1 Florin1,98 TL) 1 avro 1,16 Florin ediyor.
Saat 20:00 civarında şehri terk ettik. Saat 22:00 civarı bir park yerinde yağmur altında akşam yemeği molası verdik.
Köfte Patates ve salata yedik. İlginç bir tuvalet örneği gördük . Tam otomatik denilebilir. Resmini çekecektim. Ancak utandım.
Geceyi BASEL şehrinde veya yakın uygun bir yerde geçireceğiz.
Hasan Kaptan genç tişörtleri giymiş olarak oğulları ve gelin adayı ile birlikte Davos yolunda bizimle birleşti.
Daha önce yol üstünde bulunan bir kasabada 5 sene kalmış. Halen iki oğlu burada kalıyormuş.
Eşi ve Küçük oğlu da misafir olarak oraya gelmişler. Bir gencin dayısı bizimle birlikte Davos’a kadar geldi.
Fakat burada trafik hataları affedilmiyor. O nedenle adamı merkeze bırakmak için 2 saat Zürih‘ in içinde Hasan Kaptan dolaştı.
Gece Basel yolunda ve Basel’e yakın bir yerde gece konakladık. Burası 3000 metre yükseklikte bir yer.
Park yerinde ki tesiste MİGROS, hediyelik eşya mağazaları restorantlar, kahvaltı salonları gibi bölümlerin olduğu geniş bir yer.
Aslında bu tesis karayolu üzerinde bir köprü vazifesi görüyor.
Ayrıca Avrupa insanının tutumlu Türk insanının ise ne kadar müsrif olduğunu gördüm.
Adamlar bir elma lazımsa iki elma almıyor. Tabi ki geçimde buralarda son zamanlarda çok zorlaşmış.
Ücretler düşmüş, her şeyin fiyatı ise alabildiğine artmış. Böylece ekonomik ve
israfsız yaşama şekli insanlarda hakim olmuş.
Bizim en fakirimizin bile sofrasında birkaç tane Avrupalı tıka basa doyar.
Tabi ki yemeğin artanının ve dökülecek kısmını söylüyorum.
20.TEMMUZ.2011 ÇARŞAMBA
Sabah saat 07: 30 civarı Konakladığımız Basel Şehri yakınlarındaki anlattığım tesiste Kahvaltı yaptık.
Yağmur devam ediyor. Arkadaşlar kışlıkları ile birlikte polarlarına sarılarak dışarıya çıkabiliyorlar.
Bulutlar yanımızdaki dağlara halka şeklinde sarılıyor. Sis, yağmur ve soğuk buraya yazın geldiğine inanmamızı engelliyor.
Saat 11:30 da İsviçre’nin Basel Şehrine vardık. Bir tarihi kilise yakınında aracımızı park ettik. Kiliseyi gezdik.
Sonra caddelerde dolaştık. Tanıtım dondurmaları veriliyordu . 2.-3 er adet aldık yedik.
Tek karımız bu oldu. Orhan domuz yağı var diye şakalaşınca yemeyeceğini söyledi. Ancak bir ara bizden ayrıldı.
Diğer arkadaşların toplandığı yere gittiğinde dondurmayı överek anlatmış. Hatta Ayşe Karaköse lere almış gelmiş.
Ve kendiside yemiş. Nefis işte. Bir Markete girdik. Meyve aldık. Ben bir diş ipi aldım.
Basel:Ülkenin kuzeyinde bulunan şehir, ülkenin ikinci büyük şehridir. İsviçre ihraç malları:
Hollanda-Roterdam limanına, buradan hareket ederek ulaştırılıyor.
Şehir: Ren nehrinin iki kıyısında, Avrupa’nın tam merkezindedir.
Fransa-Almanya-İsviçre, üç ülkenin ortak sınırı, sınır üçgeni, şehir yakınlarındadır.
Burada: birçok: tiyatro, müze, sanat galerisi ve dünyanın en eski sanat koleksiyonuna sahip müzeler bulunuyor.
Basel şehri, mimari açıdan çok zengindir. Mimari değerlendirildiğinde:
İsviçre ülkesinin, ikinci en büyük binası “Basler Messeturn” burada bulunuyor.
Binanın yüksekliği: 105 metredir. Ayrıca, İsviçre ülkesinin, en yüksek kulesi olan
“St.Chrischona TV kulesi” yine, bu şehirdedir. Bu kulenin yüksekliğiyse, 250 metredir.
Şehrin ekonomisi değerlendirildiğinde: İsviçre ve dünya kimya endüstrisinin en etkin kurumları
“Basel” şehrinde bulunmaktadır. İlaç ve kimyasallar, kendin sanayi kesiminin modern odağı olarak öne çıkıyor.
Büyük ilaç endüstrisi: Novatris, Syngenta, Ciba, Chemicals, Clariant, La Roche gibi markalar, ilaçlarını bu şehirde üretiyorlar.
Bunan yanında: şehirde, bankacılık da, üst düzeyde.
Burada: yaklaşık 1 milyon insan yaşıyor.
Kullanılan resmi dil: Almanca. Ancak, yaygın olarak, İngilizce ve Fransızca da konuşulmaktadır.
İklim: Şehir, ülkenin kuzeyinde kaldığında: burada, Orta Avrupa karasal iklimi hakimdir.
Bu iklim doğrultusunda, sis ve yağmur sık görülür. Yazın sıcaklık ortalaması: 18 derece civarındadır.
Şehir ve çevresinde: 20 müze bulunuyor.
Basel şehri çok ilginç bir yer, tren garı üç ülkenin sınırları üzerinde
(Almanya, Fransa, İsviçre) ayrıca Hava alanı da aynı durumda üç ülkeden giriş ve çıkışlar
kendilerine ait kapılardan yapılmaktadır.
Öğrendiğime göre bu şehrin ısınması ise tamamen atık ve çöplerden sağlanan enerji ile sağlanıyormuş.
Saat 13:45 ‘te İsviçre topraklarından Fransa topraklarına giriş yaptık. Paris 535 km uzaklıkta.
Paris yolunda seyahatimize devam ediyoruz. Paris yakınında saat 20:00 civarında yemek molası verdik.(Yemeğimiz Tavuk Şinitzel)
Yolda davul zurna eşliğinde Ben ve Ahmet Bayer ve bir çok arkadaş oyunlar oynadık. Mola yerinde Halay çekildi.
Paris’e 25 km yakında geceledik.
21.TEMMUZ.2012.PERŞEMBE
Saat 07:30’da sabah kahvaltısı yaptık. Paris’e 25 km yakında gecelediğimiz yerde.
Ahmet Bayer ve ben birer TAS ( Bizim Tabirimiz ile KUŞGANA) aldık.
08:40 civarı Paris’e doğru hareket ettik. Yağmur hala yağıyor. Hava yine soğuk.
Saat 10:00 civarında Paris’e girdik ve kalacağımız B&B Otel in önüne geldik.
Kenar mahallede bir yer. Burada zenci kaynıyor. Herhalde biz onlara değil onlar bize garip garip bakıyordur.
Çünkü pek az beyaz var. Saat 12:00 de otele yerleşeceğiz. Bu süre içerisinde otel çevresini gezdik.
Çok tehlikeli bir bölge olduğu söylendi. Saat 15:00 ‘te yemek yedik.
Döner ayran 6 Avro tuttu. Bizim Ahmet güya pazarlık yaptı
dürüm üç avro ayran 1 avro ama adamlar çıkarken 6 avro almadan bizi bırakmadılar.
15:30-16:30 arası EYFEL Kulesini geziyoruz.
Konkort Meydanı, Şanzelize Caddesi, Tarihi Tiyatro Binası, Sen Nehri ve taşımacılık çok hoş.
Moze Do Loure Müzesi, Noterdam Kilisesi, Tarihi Fransa Cumhurbaşkanı çalışma binası ‘nı gezdik ve beğendik.
DO Loure Müzesi harika; bir haftada gezilemeyecek kadar büyük.
Bizimde zamanımız olmayınca içerisini görme işini bir başka bahara bıraktık.
Do Loure müzesinin içerisinden cadde geçiyor. Ayrıca Da Vincinin Şifresi Filminin çekildiği Cam Piramit içerisinde.
1830 yılında büyük ayaklanma ile hem Fransa’yı hem de (Fransız Devrimi)
dünyayı değiştiren ayaklanmanın merkezi Bastil Meydanını gördük. Yüksekçe ve Paris’i her yönü ile
izleyebildiğimiz bir tepede yapılmış olan
Beyaz Kilise kendiside manzarası da görülmeye değer. Merdivenlerde satıcılar
müzisyenler, dilenciler cirit atıyor. Hediyelik eşya aldık. Saat 21:30 civarı hemen Beyaz Kilisenin
alt kısımlarında Türk Lokantasında Döner Dürüm yedik. Burada döner veya Hamburger türü yiyeceklerin
yanına inanılmaz oranda patates kızartması koyuyorlar. Diğer yemeği yemeyip patatesi öylesine yesen kesinlikle doyarsın.
Şehir Merkezine dönüşe başladık. Tarihi Opera Binası, Kon kort Meydanının gece görünüşünü izledik.
Gece saat 24:00 te Eyfel Kulesinde 1 Milyon ışığın değişik şekillerde yanması ile meydana gelen ışık gösterisini izleyeceğiz.
Gece Şanzelize caddesine Paris Kapısı‘ nın yanından gezmeye başladık.
Yine sokak müzisyenleri, dilenciler, İlginç Figürlü adamlar arasında gezinmeye başladık.
Parfüm Mağazasına uğradık. Cebimizdeki paraları versek bir şişe orta kalite parfüm alamayız.
Eyfel Kulesinin görüntüsünü gece izledik. Hakikaten göz kamaştırıcı güzellikte ışıklar sanki dans ediyor.
1 Milyon adet lamba gece saat 24:00 olunca çeşitli şekillerde yanıp sönerek çok hoş görüntüler oluşturdu.
22.TEMMUZ.2011 CUMA
Sabah 08:30 da kalktık. Otelde kahvaltı yaptık.
Süt Yumurta mısır gevreği, peynir vb. iyiydi. Valizlerimizi Otobüse yükledik.
Saat 10:00 da hareket ettik.Tarihi Paris Mezarlığında bulunan Ahmet KAYA ve Yılmaz GÜNEY ‘in
mezarlarını ziyaret ettik.
Otobüsten Notre Dam Kilisesinin yanında indik.
Serbest Zaman etkinliği içerisinde hem tarihi yerleri gezeceğiz hem de uygun bir şeyler bulursak
alış veriş yapmayı düşünüyoruz.
Notre Dam Kilisesini gezdik. Çok hoş denilebilecek bir üslubu var. Ünlü film ‘”Notre damın Kamburu’nu andık.
Saat 13:00 civarı alış veriş için sokaklardayız.
Her şey pahalı ucuz diye sarıldığımız her mal bakıyorsun Çin malı çıkıyor. Mağazaları dolaştık.
Prenses Leydi Diananın uzatmalı aşkı …….Fayet burada çok zengin bir ailenin oğlu olduğunu binalarından ve mağazalarından gördük.
Adamların adı ile caddeler bile var.
Bir markette hazır ve şüpheli yemek yerine poğaça vb. meyve suyu kola ve yoğurt aldık.
Yağmur başladı. Marketin kapısının önünde Medine Fukaraları tabiri ile yağmurda çömelerek karnımızı doyurduk.
Ayrıca yol kumanyamızı da elimize aldık. Buluşma yerimiz Eyfel Kulesinin civarına doğru gideceğiz.
Mağazalara uğradık. Hediyelik Kıyafet aldık.
Yaklaşık 10 Km. yol yürüdük ayaklarımız şişti. Konkord Meydanına ancak yetiştik.
Yakınlaştık sanıyorduk. Ama birkaç KM daha yolumuzun olduğunu gördük. Otobüse yakın çok kuvvetli yağmur yağdı.
Tuvalete gidelim diye eğleşince çok ıslandık.
Paris, Fransa'nın başkenti ve Île-de-France bölgesinin merkezidir.
Sen Nehri'nin üzerine, Paris Havzası'nın ortasına kurulmuştur. Paris'te ikamet edenlere Parisien(ne)
diye hitap edilir.
Tüm dünyada anıtları, sanatsal ve kültürel yaşamı ile bilinen Paris,
aynı zamanda dünya tarihinde önemli bir şehir olmakla birlikte,
başlıca ekonomik ve politik merkezler arasında yer almakta ve uluslararası
taşımacılığın geçiş noktalarından birini oluşturmaktadır.
Moda ve lüksün dünya başkenti olan Paris, "Işık Şehir" (Ville Lumière) diye de anılmaktadır.
2007 yılında Paris şehir sınırları içindeki nüfusun
2.200.000 kişi olduğu INSEE (Institut national de la statistique et des études économiques - Ulusal
istatistik ve ekonomik çalışmalar enstitüsü) tarafından tahmin edilmektedir.
[1] 20. yüzyılda şehir sınırlarının dışına taşarak büyümüş ve banliyöleriyle birlikte 2007'de 11,8 milyonluk nüfusa ulaşmıştır.
[2]. Paris şehrinin özlü sözü Latince "Fluctuat nec mergitur" yani "Sallanır ama batmaz" (Fransızca:
« Il est battu par les flots sans être submergé »).
Şehrin armasındaki "Scilicet" yani gemiyi anlatmak için kullanılır.
Bu gemi Ortaçağ'da şehri yöneten güçlü "Gemiciler" (Nautes) ya da "Su tüccarları"nın kurduğu birliği sembolize eder.
Şehrin koruyucusu, 5. yüzyılda Attila'yı şehri yıkmaması için ikna ettiğine inanılan Azize Geneviève'dir
Saat 17:45 te Ispanya-Barselona’ya gitmek üzere yola çıktık.
Paris Barsolena arası 1100 Km. Sabah Allahtan bir şey olmazsa varacağımızı söylediler.
Akşam saat 21:00 de yemek molası verdik. Köfte Patates yedik. Halkoyuncuları biraz oyun sergilediler.
Yağmur yağıyor. Sanki biz nereye gidersek yağmurda oraya geliyor. Aslında güneşte bunalmaktan çok iyi diyebilirim.
Çünkü Gaziantep’te havanın 40-42 derece olduğunu telefonlardan öğreniyoruz. Gece boyunca hep yol aldık.
23.TEMMUZ.2011 CUMARTESİ
Hala Fransa’dayız. Saat 08:00 Barselona’ya öğleden önce varabileceğimiz söylendi.
İspanyaya sessiz sedasız girdik. Çünkü AB ülkelerinde sadece bir tabela görebiliyorsunuz.
Herhangi bir şekilde gümrüklerde durmak yok. Saat 15:00 de Barselona’ya girdik. Hepimiz çok gerildik.
Herkes suskun ve yorgun.
Bu nedenle Zeki Beyin önerisi ile yolcular arasında Tavla Turnuvası düzenlendi.
İlk maçlar yapıldı. Biraz iddialı olsun diye 2 Avro ile herkes katıldı.
Ben Ahmet Bayer’in lisansını kiraladım.(Tabiki şaka)Benimle birlikte Benim adıma oynayacak.
Fakat gezinin yorgunluğu ve stresi ileriki aşamada arkadaşlar arasında tatsız atışmaların odağı tavla oldu.
Böylece turnuvayı iptal etmek zorunda kaldık.
Ama ben finale yükseldim. Sonradan özel yapılan maçta 6-0 maçı aldım.
Böylece otobüs tavla şampiyonası birincisi olduğumu söyleyebilirim.
Barselona’da Paula Nasyonel Müze/Kilise/Saray geziyoruz.
İkiz kuleler hemen altında orayı da kısa bir zamanda gezdik.
Palça Espanyol (İspanyo Meydanı) u gezdik. Kristof Kolomb meydanı ve Heykeli güzel .
Barselona nın ünlü Futbol takımının maçlarını yaptığı stadyuma gittik.
Biz içeriye girmedik. Ancak para karşılığı müze gibi stadyumu gezdiriyorlarmış.
Biz Takımın ürünlerinin satıldığı mağazaya girdik. Formaları ile fotoğraf çektirdik.
Boğalara eziyet sporu Matadorların boğalara mızrak saplayıp eğlendikleri arenayı gördük.
Bu arada 16 Avroya Akvaryumu gezdik.
Ahmet İle akvaryumun yakınındaki pasajda mağazalara dalınca geç kalmışız.
Hemen hareket ettik. Saat 21:30 da Kristof Kolomb (Cristopher Columbus) meydanı
ve Heykeli yakınında Otobüsümüzden indik. Birer konserve ve ekmek aldık hemen yakın parkta yedik.
Gece Barselona ‘nın ünlü Las Ramblas caddesini gezeceğiz.
Cadde 3-4 Km uzunlukta kaldırımı ortada ve iki cadde genişlikte .
İki kenarda sadece bir aracın geçebileceği kadar taşıt yolu bırakmışlar.
Tamamen eğlence kenti diyebilirim. Her yer ama her yer eğlence mekanları ile dolu.
Adını ve ününü duyduğumuz Tapas Salatasını yiyemedik.
(Tapas zeytinyağı, peynir, patates, jambon, sosis, balık ve sebzelerle hazırlanan
bir salata türüdür ve geleneksel bir mezedir. Patatesli omlet olan 'tortilla'yı da tadamadık.)
Gece Las Ramblas caddesini gezmeye başladık.
Öylesine kalabalık ki arkadaşınızla aranız iki metre aralansa birbirinizi bulamıyorsunuz.
İlginç marifetlerini sergileyenler, ressamlar, karikatüristler birkaç dakikada isteyen kişinin portresini tabloya çiziyor.
Çeşitli kılıklara giren kişilerin yaptıkları komik ve eğlenceli hareketler insanların ilgisini çekiyor.
Bir caddede gezmek bu kadar güzel olabilir. Hiç bir mağaza, dükkan gezmeye gerek yok.
Sadece kaldırımda yürümek insanı keyiflendiriyor.
11:30 civarında Otobüs ile Fransa’nın Cannes-Kan kentine gideceğimiz için
buluşma noktasına (Kristof Kolomb (Cristopher Columbus) meydanı ve Heykeli) geldiğimizde
birlikte seyahat eden genç kızlardan Ela’nın çantasının çalınmış olduğunu öğrendik.
Pasaport, kimlik, cep telefonu, para ve her şeyi kaybolmuş.
Yaşar Yılmaz ile karakola gittiklerini öğrendik.
Ancak günlerden cumartesi olduğu için her hangi bir işlem yürütülemeyeceğini söylemişler.
Ayrıca Konsolosluk ta Pazartesi işlem yapıyormuş.
Bu arada pazartesine kadar burada kalma söz konusu oldu.
Saatler sonra Yaşar YILMAZ ve Ela geldiler. Yaşar Bey bu şekilde seyahat edebileceğimizi
ve İtalya’da işlemleri başlatabileceğimizi söyledi. Yola geç de olsa çıktık.
Barselona, İspanya'nın Katalunya özerk bölgesinin başkentidir.
Ayrıca Gaudi'nin başını çektiği modernizm akımıyla planlanmış,
1900'lerden kalma ızgara planlı modern bölümü ilgi çekmektedir.
Yaygın dil Katalancadır.1992 yılında Barselona'da olimpiyat oyunları yapıldı.
Barselona'nın geçmişinin İspanya'dan daha eski olması ilginçtir.
9. yüzyılda Katalan bir asilzade aile tarafından kurulmuştur.
Kentin simgesi Sagrada Familia Kilisesinin yapımına 1882 yılında mimar Villar başlamıştır.
Bir yıl sonra mimar Antoni Gaudi görevi devraldı.
Gaudi'nin ömrü ancak kilisenin ön cephesi ve planlanan on sekiz kuleden sekizini tamamlamak için yetti.
Gotik tarzın örneği olan ünlü kilise hâlâ tamamlanamadığı için 'Bitmeyen Kilise' olarak da bilinir.
İstanbul'da İstiklal Caddesi neyse Barselona'da 2 km'ye yaklaşan uzunluğu ile
Las Ramblas Caddesi odur. Kafeleri, müzeleri, alışveriş merkezleri,
sokak müzisyenleri ve akrobatları ile çok hareketli bir caddedir.
Kente damgasını vuran yerlerden birisi de Akdeniz'in en hareketli
limanı olan Barcelona Limanıdır. Bu limana yılda 700.000'den fazla gemi uğradığı söylenir.
Limana çıkan ana yollarından biri, ünlü kaşif Christopher Columbus'un heykeline gider.
Ünlü ressam Picasso da 1895-1900 yıllarında Barselona'da yaşamıştır
ve 1900 yılında ayrıldığı Barselona'ya 1901 yılında dönen Picasso 1904 yılına kadar
tekrar Barselona'da yaşamış ve "Mavi Dönemim" dediği ürünlerini yaratmış
fakat 1904 yılından sonra Fransa'ya yerleşmiştir. 1973 yılında Fransa'da ölmüştür.
Museo Picasso, 1981 yılında eşinin de Picasso'nun yaptığı
seramik çalışmalarını bağışlamasıyla bugünkü halini almıştır.
Ünlü ressamın 2.500'den fazla eserini bu şehirde özellikle de Museo Picasso'da görmek mümkündür.
Kent Meydanında yer alan arena, Katalanlar ve turistler için ilgi çekici bir yerdir.
Flamenko dansının izlenebileceği gece klüpleri çok sayıdadır.
Aslında Barcelona daha çok bir eğlence şehridir; kentin her yanından eğlenebilecek yerler bulmak mümkündür.
Yemekler konusunda Akdeniz mutfağına yakın olan Türkler yabancılık çekmeyecektir.
Zeytinyağlı yemekleri hafiftir.
24.TEMMUZ.2011 PAZAR
Saat 08:00 civarı Fransa KAN şehirini yukarıdan izleyebileceğimiz
bir park yerinde sabah kahvaltısı için mola verdik.Ben saçımı yıkadım. Tıraş oldum.
Yemeğimizi yedikten sonra yamaçtan birkaç resim çektim.
Bir yabancı genç Kavala benzer bir çalğı ile bana bir resital verdi.
Bizim eğe turistik kentlerimize çok benziyor. Sonuçta tatil kenti. Adını Cannes Film Festivali ile duyurmuş.
Duyuruş o duyuruş. Namı almış yürümüş. Burada denize gireceğiz.
Bu kent iki bölümden oluşmaktadır. La Cennet ve Kan (Cannes) olmak üzere iki bölüm.
Sahil bölümü Kan (Cannes) Diğer yamaçlar ise zengin kimselerin ikamet ettiği villalardan oluşmaktadır.
Sahilde bir araç park yerine otobüsümüzü park ettik.
Arkadaşlarla film festivalinin yapıldığı binayı görmeye gittik. Resim çektirdik.
Denize girelim diye yeniden otobüsün yanına hareket ettik.
Ancak alış veriş için uygun bir market olduğunu öğrenince oraya gittik.
Yiyecek bir şeyler aldık. Kıyafetlerimizi otobüsten alırken Ahmet BAYER şortunu bulamadı.
Biz diğer arkadaşlarla hemen bitişikteki sahile duvarı aşarak girdik. Su çok soğuk (bana göre) girmede zorlandım.
Zeki Beyin üstüme su atma şakalarına kızdım ama memnunda oldum.
Nihayet suyla bir aradayız. Su biraz bizi dinlendirdi. Ahmet bizi, biz Ahmet Beyi bulamadık.
Bizi uzaklarda aramış. Bulamayınca orada denize tek girmiş ve birazda sahilde uyumuş.
Bizde saati sorduğumuzda bize saati söyleyen arkadaşımız (Necati KARAKÖSE)
Türkiye saatiyle söyleyince zamanımız kalmamış diye hemen çıktık.
Duş aldık. Otobüsün yanına gittiğimizde durumu anladığımızda çıkmış olduk.
Bir kaç arkadaş tavla oynadı. Biz soğuk kola, meyve suyu ve kumanyamızla karnımızı doyurduk.
Sonra hareket ettik. Bizim alış veriş yaptığımız markete gittik. Diğer arkadaşlar yiyecek içecek malzeme aldılar.
Cannes Film Festivali (Fransızca: le Festival international du film de Cannes
veya kısaca le Festival de Cannes), Fransa'nın güneyinde bulunan Cannes kentinde
düzenlenen uluslararası film festivalidir. Büyük ödül, Altın Palmiye'dir.
Cannes Film Festivali Avrupa'daki en önemli 3 Film festivalinden biridir.
Cannes Film Festivalinde her yıl Ortalama 20 film yarışmaktadır.
Bu filmleri juri başkanı ve juri üyeleri tarafından ödüllendirilir.
Cannes Film Festivalinde verilen ödüller Altın palmiye, Büyük jüri, En iyi yönetmen, En iyi Kadın oyuncu,
En iyi Erkek oyuncu, En iyi Senaryo, En iyi Kısa film, Altın Kamera, juri ödülü'dür.
İlk uluslararası film festivali 1945'te Auguste ve Louis Lumiére tarafından
gerçekleştirilecekti ama II. Dünya Savaşı yüzünden ertelemek zorunda kalındı.
Bu yüzden Cannes Film Festivali ilk olarak 1946'da Casino de Cannes'da yapılmıştır.
Politik karışıklık yüzünden 1968'de festival düzenlenemedi.
Cannes Film Festivalinde beklenmeyen olay 1975'te yaşandı.
Bir azınlık tarafından festivali protesto etmek amaçlı saldırı gerçekleşti.
Festival bombalandı ama bu saldırıda ölü veya yaralı olmadı.
İtalya’ya doğru hareket ettik.
Saat 17:00 civarı MONAKO PRENSLİĞİ topraklarına girdik.
Dağlık ama çok zenginlik kokan bir yer.
Keçinin bile yürüyemeyeceği dağ yamaçlarında havuzlu villalar kurulmuş.
Buralar hep tünellerle birbirine bağlanan yollardan oluşuyor.
Saniyede bir tünelden çıkıp diğer tünele giriyorsunuz. Vatikan’ dan sonra dünyanın ikinci en küçük ülkesi.
Kumarhaneleri ile ünlü Monte Karlo bu ülkede / şehirde.
Ancak bu ülke-şehir sahilde ve dağlarla çevrili. Bir tarafı deniz bir tarafı
dağ. İtalya’ nın da büyük bir kısmının böyle olduğu söylendi.
MONOKO PRENSLİĞİ;Vatikan'dan sonra Dünya'daki
ikinci küçük bağımsız devlet olan Monako, Dünya'da nüfus yoğunluğu sıralamasında en baştadır.
Kara sınırları Fransa ile çevrili olan ülke, eski Monako şehri ve sonradan inşa edilen alanlardan oluşur.
Ülke Monte Carlo semtindeki göşterişli kumarhaneleri ile ünlüdür.
Yüzölçümü bu kadar küçük olmasına rağmen ülkede bir stadyum bulunur.
Havaalanı yerine heliportu ve tren istasyonu bulunmaktadır ve Fransa
demiryolunun küçük bir parçası geçmektedir. Karayolu ve denizyolu gelişmiştir.
Fontveille semti ile Monaco Ville'in bulunduğu yarımadanın arasında küçük,
Monte Carlo ile Monaco Ville'in arasında ise büyük bir yat limanı bulunmaktadır.
Monako'nun uzunluğu 3.350 m'dir. Genişliği en geniş yerde
1.000 m'yi bulurken en dar yerde 245 m'dir. Fontveille semtinin çoğu sonradan
denize beton doldurularak oluşturulmuştur.
Şu anda yine buna benzer bir proje vardır fakat hayata geçirilmemiştir.
(Yapılması durumunda 2014'te bitirilmesi söz konusudur.)
Saat 17:20 civarında İtalya’nın VELTİMİGLE Şehrine geldik.
Artık İtalya’dayız. Saat 20:15 civarında İtalya’nın CENOVA (GENOVA) şehrine vardık.
Ancak burayı gezmedik.
Cenova günümüzde İtalya'nın Ligurya bölgesinde kendi ismini taşıyan
Genova ilinin merkezi ve Ligurya Bölgesi'nin başkenti olan bir şehir ve yerel idare bakımından bir komündür.
İsviçre'nin Cenevre şehri ile karıştırılmamalıdır.
Cenova eski tarihsel merkezinin "Le Strade Nuove (Nouve Sokağı)"
ve "Palazzi dei Rolli (Rolli Konak ve Sarayları)"'ndan oluşan büyük bir kısmı
2006 dan itibaren UNESCO Dünya Mirasları İtalya listesine katılmıştır.
Cenova şehrinin çok zengin sanat, müzik, gastronomi.
mimarı ve tarihsel özellikleri dolayısıyla şehir 2004 yılı için Avrupa Kültür Başkenti olmuştur.
Şehir ismi diz anlamındadır. Şehir, coğrafi konumunun bir diz seklinde olması sebebiyle bu adı almıştır.
Tarihte ise İtalyan Şehir devleti olan Ceneviz'in başkenti olmuştur.
Ünlü kaşif Kristof Kolomb'un doğduğu yerdir.
Saat 22:00 da MİLANO’ya vardık. Karanlık çöktü.
Gezinin pek anlamı olmayacağı açık.
Yolda trafik çok sıkışık olduğu için yaklaşık 2 saat geç ulaştık.
Dom Katedrali merkezdeki eski binalar ve kalesini ziyaret ettik.
Kale önünde gece resmi çektirdim.
Milano, kuzey İtalya'da bulunan Lombardiya bölgesinde kendi ismin taşıyan
Milano ilinde bulunan bir şehir ve bir komündür. Milano Lombardiya
bölgesinin ve Milano ili' nin başkentidir.
Milano komünü nüfusu 1.310.000 kişi olup 2.370 km2'lik alanı ile
(Roma' dan sonra) İtalya'nın ikinci büyük nüfuslu komunudur.
Milano çok büyük bir şehirleşmiş metropoliten bölgenin merkezindedir.
Bu metropoliten bölgenin yüzölçümü İtalya' da en büyüktür.
Nüfus bakımından Milano metropoliten alan nüfusu yaklaşık
7.400.000 kişi olup Avrupa' nın en büyük metropoliten alanıdır.
[1]
Milano İtalya' nın ve Avrupa'nın en gelişmiş ve en zengin şehirlerinden biridir.
Otomotiv ve moda sektörü şehrin en önemli gelir kaynağıdır.
Şehrin merkezinde dünyanın en büyük Gotik tarzdaki katedrali olan
Duomo di Milano, dünyanın en eski alışveriş merkezlerinden biri olan
Galleria Vittorio Emanuele II ve dünyanın en büyük tiyatro binalarından La Scala bulunur.
Milano'nun 15 km kuzeyinde bulunan Monza şehri otomobil sporları pistine sahiptir.
Ülkenin en büyük spor kulüplerinden olan A.C. Milan ve Inter Milan bu şehrin takımlarıdır.
Ayrıca Expo 2015'e de ev sahipliği yapacaktır.
Milano-Torino arasında Trenitalia tarafından işletilen Eurostar (hızlı tren) vardır.
Eurostar Avrupa'nın çoğu ülkesinin aksine İtalya'da hatların eski olması nedeniyle yavaş çalışmaktadır.
Yeni terminali Benito Mussolini tarafından yaptırılmış olan
Milano Merkez Tren İstasyonu en büyük tren istasyonudur.
Lombardiya'nın başkenti ve ulaşım merkezidir.
Şehrin prestij sahibi kültürel geleneklerini, sayısı dörtten fazla olan üniversiteleri,
Müzik Konservatuarı, Sanat Akademisi, dünyanın en meşhur opera binalarından
birisi olan La Scala, meşhur sanat galerileri ve kütüphanelerine emanet edilmiştir.
Milano ayrıca, İtalyan basın yayınının başkentidir.
İtalya'nın en modern kenti olan Milano'da hayatın yoğun olarak yaşandığı iki bulvar bulunmaktadır:
Bu bulvarlardan daha kısa olanı, bugün kuzeyde Porta Ticinese ve güneyde
Porta Nuova olmak üzere bazı kalıntılarına rastlanan 14. yüzyıl rampalarının yerini almıştır.
Kale, şehrin savunma sistemlerinin bir parçası durumundaydı.
Geçmişin artistik gerçeğinin yanı sıra Milano, modern kent planı ile övünç duymaktadır.
Modern binalar, özellikle Piazza Cavour, Via Turati, 30'dan fazla katı bulunan Piazza della Repubblica
ve çevresinde yeni iş merkezleri kurulmakta olan 36 katlı Pirelli Gökdeleni'nin bulunduğu P
iazza Duca d'Aosta gibi caddelerde görülebilir. 1964 yılından beri hizmet veren yeraltı metrosu bugün 3 hatlıdır.
Bir Avrupa ticaret merkezi olan Milano, ev sahipliği yaptığı uluslararası
fuarlarına her yıl onbinlerce işadamını konuk etmektedir.
İpek ticaretinde Lyon'u gerilerde bırakan Milano'da Ortaçağ Avrupasının
meşhur Lombardia'lı sarraf ve faizcileri, yerlerini bugün sayısı 465'i bulan
çeşitli bankalar ile onların şubelerine bırakmıştır.
31 Mart 2008'de dünyanın en büyük ve kapsamlı fuar organizasyonu kabul edilen
Expo yarışını diğer aday olan İzmir'i 65'e karşı 86 oyla geride bırakarak kazanmış
ve Expo 2015'e ev sahipliği yapma hakkını elde etmiştir.
Saat 24:20 de Venedik şehrine gitmek üzere yola çıktık.
Venedik yakınlarında bir park yerinde araç içerisinde uyuduk.
25.TEMMUZ.2011 PAZARTESİ
Sabah saat 08:30 da Venedik’e hareket ettik.
Venedik ‘e 20 Km yakında San Dona kasabasına saat 09:00 da vardık.
Girişinde bulunan ve piknik yapılabilen yeşillikli bir alanda sabah yemeğimizi yedik.
Otelimiz bu kasabada saat 13:00 da otele eşyalarımızı çıkardık.
Yıkandık, Tıraş olduk. Kıyafetlerimizi değiştirdik. Ahmet İle ben caddeleri keşfe çıktık.
Birkaç mağaza ve pazara uğradık. Buralarda çok pahalı yada bize öyle geliyor.
Hava kapalı ve serin. Akşam yağmur bizden evvel buraya uğramış.
Otelimizin adı Kristal Otel (+++ yıldızlı)Bu bölge Torino Bölgesiymiş.
İtalya birkaç bölgeden oluşmaktadır. Sanayi bölgesi Yukarı Toskana, ayrıca
Orta İtalya olmak üzere bölgeler bulunmaktadır.
Saat 16:00 da Venedik(VENEZİA) gezisine başlayacağız.
Venedik Roma Meydanında indik. Hep kanal hep köprü şehri.
Sokaklar dar ya da kanal birbirlerine köprülerle bağlı.
Gondol, motorlu küçük motorlarla yoğun şekilde ulaşım sağlanıyor.
Dar sokaklarda resim çeke çeke dükkânlara baka baka San Marko meydanına geldik.
Bu arada ben üç tane İtalyan işi deri bayan çantası aldım.
150 Avro sızlandım. Gondol keyfi yapacağız ama kişi başı 20 avro bize çok pahalı geliyor.
Neticede biraz indirim bir fazla kişi ile gondola bindik.
(1 saat 90 avro) Sokaklarda (kanallarda) geziyoruz.
Evlerin lokantaların ve Otellerin kapıları kanallara bakıyor.
Gezdik Pizza yedik. 23:15 te deniz otobüsü ile Roma meydanında
bulunan otobüsün yanına gideceğiz.
Geceyi otelde geçireceğiz. Deniz otobüsüne biniş saati ve yeri konusunda
tüm grupla yeterli bilgilendirme olmadığından biz başka iskelede beklerken kimisi yaya olarak gitmiş.
Kimisi başka iskelede beklemiş. Ayrı deniz otobüsü ile gitmişler.
Böylece biz hem geç kaldık. Hem de gurubu toparlayamadık.
Yarım saatlik bir deniz otobüsü yolculuğu sonrası Otobüsün yanına gittiğimiz de
bazı nahoş sesler çıktıysa da konu tatlıya bağlandı. Gece saat 01:00 civarında otelimize ulaştık.
Dünya üzerinde görebileceğiniz en sihirli mekanlardan biridir
VENEDİK. Denizin ortasına kondurulmuş muhteşem yapılardan oluşan ve
üzerinden geçen yüzyıllardan etkilenmeden günümüze gelen bu güzel şehir ,
insanın görmeden ve içinde yaşayıp o nemli havasını solumadan
gözünde canlandırabileceği bir yer değildir.
Venedik ; kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında karaya
4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü ile bağlanan ,
yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehirdir.
Venedik'te adacıkları birbirinden ayıran 170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunur.
Venedik ; tarih boyunca Avrupa’nın en önemli ticaret başkentlerinden biri olmuştur.
Venedikliler, Türklerden ve Araplardan öğrendikleri sayı sistemi ile ticaret aritmetiğini
en üst düzeye çıkarmışlar ve bu nedenle bütün Avrupalı tacirler bu aritmetiği öğrenebilmek
için Venedik'te açılan birçok okula gelerek eğitim almışlardır.
Venedik nüfusu o dönemlerde 300.000 civarında iken günümüzde 72.000'e kadar düşmüş ve halen azalmaktadır.
Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu Venedik, artık anakarada bulunan
Mestre adı verilen yeni şehre doğru kaymaktadır.
Venedik'te yaşayanların %50'den fazlası geçimlerini turizmden sağlamaktadırlar.
Bugüne kadar ki rekor bir günde 150.000 turisttir.
Bu kadar turistik olması ve her şeyin deniz yoluyla taşınması sonucu
fiyatlar İtalya'nın geneline göre %10 daha pahalıdır.
Venedik ; kuzey İtalya'nın doğusunda Adriyatik denizi kıyılarında
karaya 4 kilometre uzunluğunda kara ve demir yolu köprüsü ile bağlanan ,
yaklaşık 118 adacık üzerine kurulu bir ada şehirdir.Venedik'te adacıkları birbirinden ayıran
170 kanal ve birbirine bağlayan 400 köprü bulunur. Bütün taşımacılığın su yolları ve kanallardan yapıldığı
Venedik, Avrupa'nın motorlu kara taşıtlarına izin verilmeyen tek büyük kentidir.
26.TEMMUZ.2011 SALI
Sabah 08:00 de uyandık.08:30 da kahvaltı yaptık.
Bir şey yiyebildiğimiz söylenemez. Birer poğaça, meyve marmeladı, çay az miktarda da süt vardı.
Hatta aç kalktığımızı söyleyebilirim. Çünkü ben otelden çıkıp yakındaki alış veriş merkezine gittim.
Konserve bulursam alıp yiyeyim diye. Onu da tam olarak yapamadım.
09:30 da hareket ettik. Önce Pisa ya uğrayacağız.
Sonra Floransa ya gideceğiz. Saat 15:00 te Pisa şehrine girdik.
Şehirde herhangi bir al beni yok.
Pisa kulesi ve kilise ile diğer tarihi özelliği olan binaları gördük resim çektik.
Yılda bu eğri çan kulesini ziyarete gelen turist sayısı 16 milyon kişiymiş.
Pisa Kulesi, İtalya'nın kuzeyindeki Pisa şehrinde Piazza dei Miracolide (İtalyanca Mucizeler Meydanı)
yer alan ve 1063-1090 yıllarında yapılan şehir katedralinin çan kulesi,
ana yapıdan ayrı olarak 1173'te yapılmıştır. Ünlü Pisa Kulesi, bu çan kulesidir.
Kule üst üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir.
56 metre yüksekliktedir. Üzerine 294 basamaklı bir merdivenle çıkılır.
En üstteki çanların bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir.
Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır.
Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir.
Günümüzde, kulenin tepesinden güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül 4,3 metre açığa inmektedir.
Ancak yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir.
Kule her yıl milimetrenin onda yedisi kadar (100 yılda 7 cm) eğilmektedir.
Kulenin şu andaki eğimi 5,5° kadardır.
Kule, Pisa'nın gücünün ve zenginliğinin bir sembolü olarak
Cenova ve Venedik'e rakip olarak yapılmıştır.
Galileo'nun, bütün cisimlerin aynı hızla ve aynı fizik kanununa uyarak
düştüklerini farklı ağırlıklardaki iki top güllesini bu kuleden aşağı bırakarak gözlemlediği iddia edilmiştir.
Bilginin kaynağı Galileo'nun bir öğrencisi olmasına rağmen bu iddia geniş
çevrelerce bir efsane olarak kabul edilir.
Kule 1990-2001 yılları arasında onarım için kapalı tutulmuştur.
Bulunduğu zemindeki çökme nedeniyle yıkılma aşamasına gelen
İtalya’nın ünlü Pisa Kulesi, 20 milyon sterlinlik projeyle kurtarıldı.
Birkaç yıl içinde yıkılacağı uyarısında bulunulan kule, proje kapsamında yapılan
45 cm’lik bir düzleştirme çalışmasıyla eski haline getirildi.
Pisa şehir çıkışında Carrefur Alış veriş merkezinden su, meyva, meyve suyu aldık.
…………………………………………………………………………………………
Saat 17:00 de Floransa’ya hareket ettik.80 Km yolumuz var.
FRENZE(Floransa) Mikelanjın 40 yılda bitirdiği ve
kırk yıl boyunca çizmesini bile çıkarmadığı, çok az uyuduğu, birkaç dakikalık yemek aralığı
dışında hep çalıştığı kilise hakikaten güzel yapıya sahip.
Tüm vücut detayları bile görülebilen Davut Heykeli bulunmaktadır.
Bu gün Floransa’yı kurtaran Kişinin (Adını öğrenemedim) doğum günü
olduğu için resmi tatil olduğu için her yer kapalı. Geceyi boş sokaklarda geçirdik.
Gece 01:00 de buluşma saati belirlenince zaman hiç geçmedi.
Biraz internet Salonunda yarım saat internetten Türkiye haberlerine baktık.
Buluşma noktasına yorgun ağrın geldik.
Benim soğuktan ve yorgunluktan tüm eklemlerim sızlamaya başladı.
Oturduğumuz bankta açıkta uyumuş kalmışım.
Hatta Kadir Oruç horlama sesimi videoya almış. Sonra olaya çok güldük.
Floransa’da kendisi ne kadar kabul etmese de Ahmet Bayer arkadaşımız
bir ara yalınız gezmek için yanımızdan ayrılınca kayıp oldu.
Ama neticede Zeki Bey ve diğer arkadaşlar buldu getirdiler
FLORANSA, İtalya'da bir şehirdir.
Kuzey İtalya'daki Toskana bölgesinin başkentidir ve kendi ismini taşıyan ilin,
Firenze ili merkezidir. Kısa bir dönem, eski İtalya Krallığı'na da başkentlik yapmıştır.
Şehir, içinden geçen Arno Nehri çevresinde kurulmuştur.
Çevresindeki yerleşim alanlarıyla beraber yaklaşık bir milyona yakın nüfusa sahip olan şehir,
geçmişte olduğu gibi bugün de İtalya ve Avrupa'nın önemli ticaret merkezlerinden biridir.
Bunun yanı sıra İtalyan Rönesansının doğum yeri olarak bilinen Floransa,
kültürü ve mimarisiyle dünyaca ünlü bir turizm kentidir. Şehirde önemli sanat galerileri ve müzeler bulunmaktadır.
Leonardo da Vinci ve Michelangelo bu tarihi şehirde yetişmiş dünyaca ünlü sanatçılardır.
Yine ünlü yazar ve şair Dante Alighieri bu şehirde yaşamış ve ilham almıştır.
1520’li yıllarda, Nicollo Machiavelli (1469 – 1527) Floransa tarihini
ilk defa kitaplarında anlattığı için Floransa’nın tarihi şu an oldukça iyi bilinmektedir.
Nicollo Machiavelli, Medici ailesinin özel isteği üzerine “Istorie fiorentine” kitabını yazmış,
ardından da 1525 yılında VII. Clemens olarak bilinen Papaz Guilio de
Medici’ye bu kapsamlı eserini takdim etmiştir. Machiavelli, henüz
gençlik yıllarında ülkesinin tarihi hakkında kitaplar yazmaya başlamıştı ve
ilk kitabı Decannale dir.
Buna benzer tarihi eserler verdiği için Machiavelli, ilk tarihçilerden birisi olmuştur
Kentin merkezindeki en önemli meydan Piazza della Signoria'dır (Signoria Meydanı).
Bu meydanın ortasında Neptün Çeşmesi bulunur.
Neptün Havuzunun ortasında mermerden yapılmış deniz tanrısı Neptün'ün heykeli,
mermer atlar ve etrafında deniz kızları ve erkek deniz tanrıları bulunur. 1565 yılında yapılmıştır.
Ayrıca aynı meydanda Michelangelo'nun ünlü heykeli David'in
bir kopyası bulunur (aslı Accademia müzesinde koruma halindedir).
Bu meydan birçok diğer heykellerle çevrilmiş çok çekici bir meydandır.
Kentin en önemli sanat müzesi Piazza della Signoria'nın yakınındaki Uffizi Galerisidir.
Dünya çapında İtalyan Rönesansının en nadir örnekleri bu müzede bulunur.
Bu müzeye çok yakın bir mesafede bulunan Arno nehrinin üzerindeki Ponte Vecchio
(Eski Köprü) çok ilgi çekici bir köprüdür.
Köprüler şehri Floransa'nın II. Dünya Savaşı'ndan zarar almadan tek çıkan köprüsüdür.
Kentin en önemli kilisesi yapımı 1436 yılında biten Santa Maria del Fiore'dir.
Genellikle "Duomo" adıyla bilinen bu katedralin kubbesi çok büyük bir mimarlık harikası olarak bilinir
ve Floransa resimlerinde her zaman ön planda görünen bir yapıdır.
Duomo'nun bir parçası sanılan Campanile (çan kulesi) ve yine hemen yanındaki
Battistero di San Giovanni (vaftizhane) de önemli yapılardır.
Floransa'da bunların dışında çok sayıda saray,
kilise ve müze yer almaktadır. Pitti Sarayı, Boboli Bahçeleri, Santa Maria Novella ve San Lorenzo kiliseleri,
Bargello heykel müzesi, Accademia dell' Arte del Disegno müzesi görülmeye değer yerler arasında yer alırlar.
Gece 01:30 da Roma’ya hareket ettik.
27.TEMMUZ.2011 ÇARŞAMBA
Saat 01:30 civarında Roma’ya doğru hareket ettik.
Roma’ya 40 Km yakında konakladık. Saat:08:00 de sabah kahvaltısı yaptık.
Elanın pasaport işi burada halledilecek.
Saat 09: 20 civarında Roma’ya girdik. Bir yerde otobüsümüz park etti.
Yaşar YILMAZ ve Eda Büyük elçiliğe gittiler. Daha sonra bize haber geldi.
Bizim Vatikan’a gitmemiz gerektiği kendilerinin oraya gelecekleri söylendi.
Saat 11:00 da Vatikan’a hareket ettik. Vatikan Kilisesi ve müştemilatı ile bir harika yapı.
İç süslemeler göz kamaştırıyor.(Sen Piedro Kilisesi) Şu an saat 13:00 yağmur yağıyor.
Bir Arap’ tan 5 avroya bir şemsiye aldım.
Ancak Arap’ı çağırıp başka şemsiye almak istediğimizde 5 Avroya vermedi
maskaralık edip ( TEN YÜRO_TEN YÜRO) diye gitti.
Arena (Collozyon) harika.
Sezar kapısı ve dövüşçülerin hücrelerini görünce ne kadar insanın
burada hunharca öldürüldüğünü düşününce insanın içi ürperiyor.
Parlamento binası (Ulusal Müze) bir müzeye dönüştürülmüş.
İç düzenlemeler yapılmış. Gezdik Seyir terasına çıktık.
Tur otobüslerini görünce bunların tarifeli çalıştığını tahmin ettik.
Daha sonra tur otobüsüne binerek (12 Avro) 2 saat süresince tarihi yerleri gezdik.
Bazı gözlemlerimiz oldu. Tur bitiminde arkadaşlara Roma Tren Garı
civarında bir Türk lokantası gördüğümü söyledim.
Birlikte o bölgeye doğru yürüdük.
Arkadaşlar yürüyüş biraz uzun sürünce yanlış yere gidip gitmediğimizi söylediler.
Ama hedefe vardığımızda rahat bir nefes aldılar.
Bu arada yağmur yağıyor. İstanbul Döner isimli lokantada döner ayran sipariş ettik.
Fakat yağmur şiddetini arttırdı. Karşıdaki Tren garına girdik.
Aslında mağazalar var gezilebilir dediysek de bazı arkadaşlar otobüsün
yanına gitmemizin daha iyi olacağını söylediler.
Fakat yağmur yerden mi gökten mi yağıyor belli değil. Zor ilerliyoruz. Tamamen ıslandık.
İki şemsiye ile idare zor oldu.
Bu arada şemsiyeci seyyar satıcı belirince iki arkadaşımızda birer şemsiye aldılar.
Hatta bu kuvvetli yağış sırasında saçak altlarını zorunlu olarak
takip ederken bodrum katların havalandırma ızgaraları( Demir)
üzerine basınca şiddetli bir şekilde kayıp düştüm. Ama her şeye rağmen yılmadan ilerliyoruz.
Varışa yakın yağmur dinmeye başladı.
Ama biz Roma’yı kesin sel alır götürür sandık. Ucuz kurtardılar.
Yolda ilerlerken bizler şemsiyelerimiz aynı ve yeni olarak ilerliyoruz. Bu arada karşımızdan iki genç geliyor.
Ellerindeki şemsiyeler kırılmış. Kendilerini yağmurdan korumaktan uzak.
Bu arada bizim Türk olduğumuzu bilmeden Türkçe dert yanmaya başladılar
“Şunlara bak kardeşim zengin adamlar almışlar pahalı ve hep aynı şemsiyeleri,
birde bizim halimize bak” diye konuştular.
Bizim arkadaşlar da dalga geçmek maksadıyla Türkçe cevap verince gençler çok utandılar.
Birisi şemsiyenin geri kalanını kırdı kırdı attı. Gittiler.
Otobüsün bulunduğu parlamento binası yakınlarına yaklaşınca yağmur dindi.
Gurup tamam olunca Aşk Çeşmesi‘ ni görmeye gideceğiz.
Ancak yağmurun etkisiyle coşkulu kalabalığın(!) olmayacağı söylendi.
Ana yola yakın olduğu için otobüsten indik ve Aşk Çeşmesinin olduğu yere kısa zamanda vardık.
Seyyar satıcılarından ilerlemek mümkün değil.
Genellikle bizim el arabaları benzeri arabalar Aşk Çeşmesi yolu üzerinde,
bir şeye baksan sorsan metrelerce arkan sıra gelerek satmaya çalışıyorlar.
Para atıp dilek dileniyormuş.
Aşkını tazelemek isteyenler dileğinin kabul olmasını isteyenler oraya geliyormuş.
Bizde resimlerimizi çektik. 50 sent (0,50 Avro) attık dileğimizi diledik.
Allah verede parayı az attığımız için dileğimiz sakata gelmeye.
Roma, İtalya'nın ve Lazio bölgesinin başkentidir.
Tiber ve Aniane nehirleri arasında ve Akdeniz'e yakındır.
2.7 milyon nüfuslu (Aralık 2006) şehirde Katoliklerin ruhani lideri
Papa'nın yaşadığı bağımsız devlet Vatikan da yer almaktadır.
Roma, İtalya'nin en kalabalık şehri ve 1290 km²lik yüzölçümüyle
Avrupa'nın en geniş yüzeye yayılmış başkentlerinden biridir.
Milano, Napoli, Torino, Bolonya, Palermo, Catania, Floransa,
Cenova ve Bari'nin toplamından daha geniş bir yüzölçümüne sahiptir.
Roma Büyükşehir'in toplam nüfusu 4 milyondur.
75 milyar € luk gelirle İtalya'nın toplam milli hasılasının %6.5'ini tek başına kazanır.
2800 yıllık şehir, sırasıyla ve resmi adlarıyla;
eski Roma'nın Yani Bizansajandarmanın , Roma Krallığı'nın, Roma Cumhuriyeti'nin,
Roma İmparatorluğu'nun, Papalık Yönetiminin, İtalyan Krallığı'nın ve
İtalya Cumhuriyeti'nin merkezi ya da başkenti olmuştur.
Roma da, İstanbul gibi, 7 tepe üzerinde kuruludur. Bu tepeler :
1-Palatino 2-Aventino 3-bugün: Campidoglio , 16. yüzyıla kadar: Capitolinus
4-Quirinale 5-Viminale 6-Esquilino 7-Celio
Artık gezinin dönüş sırası geldi.
Gemi ile Yunanistan’a gidilecekti. Ancak bize söylendiğini yazmakla mükellefim.
Gemide yer bulunamamış. yaklaşık 2000 Km yolu otobüsle gideceğiz.
Yoksa kamarada yıkanma uzanarak uyuma hayali kurmuştuk.
Kısmet. Sırbistan üzerinden Yunanistan’a oradan Selanik’e gideceğiz.
28.TEMMUZ.2012.PERŞEMBE
Gece boyunca dönüş için hep seyahat halinde olduk.
Saat 08:00 da Slovenya’ ya giriş yaptık. Sabah kahvaltımızı Slovenya girişinde saat 08:00 civarında yaptık.
Ben burada üst değişimi ve saç yıkama işimi hallettim.
Park yeri bir vadi içerisinde yeşilliği bol bir yer.
İlk defa tuvaletin dışında bir su teşkilatı gördüm.
Genellikle karavanların ve tırların su ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı düşünülmüş olmalı.
Slovenya( Slovenya Cumhuriyeti) Orta Avrupa'nın güneyinde yer alan bir ülkedir.
Batısında İtalya; güneybatısında Adriyatik Denizi; güney ve doğusunda Hırvatistan,
kuzeydoğusunda Macaristan ve kuzeyinde Avusturya bulunur.
Bir zamanlar Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin
bir parçası olan Slovenya, 1991'de bağımsızlığını ilân edip bağımsız bir devlet oldu.
1 Mayıs 2004'te Avrupa Birliği'ne katıldı.
Parçalanan Yugoslavya'dan Avrupa Birliği'ne girebilmiş
olan ilk ve tek ülkedir. Slovenya Slavca'da "Slavlar Ülkesi" anlamına gelmektedir.
Slovenya'nın büyük bölümü Slovenya Alpleri ile kaplı olup doğusunda Büyük Macari
stan Ovası'nın uzantıları yer alır.
Slovenya'nın en önemli akarsuları Avusturya Alpleri'nden doğan
Sava ve Drava'dır. Ülkenin orta bölümü ve doğusundaki ovalar bu akarsular tarafından sulanır.
Saat 11:30 da Slovenya başkenti Lübyana(Ljubljana) ya girdik.
Bizim yağmur yine yağmaya devam ediyor.
LÜBYANA (Ljubljana) Şehrin isminin kökeninin ne olduğu konusunda karara varılamamıştır.
Bazı tarihçiler ismini, "Laburus" denilen antik Slav şehrinden aldığına inanırlar.
Diğerleri ise kelimenin kasabadaki bir selden sonra Latince "Aluvina"dan geldiğini düşünür.
Sonuç olarak bazıları kökeninin Slav sözcüğü olan Luba (sevilen) olduğunu var saymaktadırlar.
Şehrin Almanca ismi Laibach'tır.
Bilinen Yunan efsanesine göre, kahraman Jason (Latince "Yason" olarak telafuz edilir)
ve Argonotlar Colchis'teki altın postu bulduktan sonra, Ege Denizi'ne dönmek yerine
Tuna Nehri'nde yol alarak kuzey yönüne varmışlardır. Giderek, Tuna'nın bir kolu olan
Sava'nın etrafından Lublianika ırmağının kaynağına varmışlardır.
Gemilerini batıdaki evlerine dönmek için Adriyatik Denizi'ne taşımış, karaya çıkmışlardır.
Argonotlar, günümüz şehirleri Vrhnika ve Ljubljana arasında, bataklıkla çevrili bir göl bulmuşlardır.
Burası Jason'un bir canavarı devirdiği yerdir. Bu canavar, şehrin arması ve bayrağı üzerinde bulunan ejderhadır.
Çok kanatlı ejderhalar Ejderha Köprüsü'nü süsler.
1900 ve 1901 yılları arasında yapılan bu köprü, Zaninoviç'in çalışmasıdır.
Ejderha, ayrıca yüzyıllar boyunca Slovenya'nın ruhani merkezi olan
yakın Avusturya kenti Klagenfurtun'un sembolüdür.
Saat 12:45’te Slovenya dan Hırvatistan’a giriş yaptık.
Yağmur yağmaya devam ediyor.Hava soğuk.
Hırvatistan (Hırvatistan Cumhuriyeti) (Güneydoğu Avrupa'da,
Balkan Yarımadası'nın kuzeybatısında yer alan bir ülkedir.
Komşuları kuzeyde Slovenya, kuzeydoğuda Macaristan, doğuda Sırbistan,
güneydoğuda Bosna-Hersek ve güneyde Karadağ'dır. Batısında Adriyatik Denizi'ne kıyısı vardır.
Avrupa Birliği ülkesi ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyesidir.
Ülkenin sınırları toplamı 2,028 km olup, en uzun sınır Bosna-Hersek'ledir.
Ayrıca Ülkenin İtalya ile denizden komşuluğu vardır. Hırvatistan dört tarihi bölgeden oluşur:
1-)Slavonya 2-)Dalmaçya 3-)Hırvatya 4-)Istria
Hırvatistan’ın başkenti Zagrep‘ te sıcaklık gündüz 17,80 (18 derece).
Saat 16 .00 da yemek molası verdik.
Zagreb, Hırvatistan'ın başkenti ve en yüksek nüfusa sahip şehridir.
Zagreb'in 1 milyonun üzerinde olan nufüsunda 2001 verilerine göre yüzde
91.94 ile Hırvat'lar çoğunluktadır. Zagreb'de dört mevsim yaşanır.
Kışları ortalama sıcaklık 1 C°, yazları ise 20 C° dir.
Zagreb'in ulaşım bağlantıları, ticaret hacmi, endüstrinin yoğunluğu,
bilimsel ve araştırma merkezleri şehrin Hırvat ekonomisinde lider konuma ulaşmasını sağlamıştır.
Şehir elektrik makineleri ve parçaları,kimyasal maddde,
gıda ve içecek üretiminde önemli bir paya sahiptir.Zagreb uluslararası ticaret ve iş merkezidir.
Zagreb ülkede nominal bazda kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu şehirdir.
26.000dolar olan bu rakam, ülke genelinde 12.000dolardır.
Firmaların %34ünün merkezi Zagrebte bulunur, ayrıca ülkedeki işgücünün %38.4ü Zagreb'tedir.
Zagreb'teki firmalar toplam ihracatın %37isini yaparlar.(2006 verileri)
Saat 19:00 civarında Hırvatistan’dan Sırbistan topraklarına girdik.
Hava buralarda açık. Biraz parçalı bulutlu. Sıcaklık artmaya başladı.
Gece sabaha karşı 04:00 civarı Makedonya’ya giriş yaptık.
29.TEMMUZ.2011 CUMA
Sabaha karşı 04:00 civarı Makedonya’ya giriş yaptık.
Makedonya Cumhuriyeti, Balkanlar'da bir ülke.
Kuzeyde Sırbistan ve Kosova, batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan, doğuda Bulgaristan ile komşudur.
Birleşmiş Milletler tarafından 1993 yılında tanınan ülke, Yunanistan'ın itirazı sonucu
Birleşmiş Milletler tarafından Makedonya Eski Yugoslav Cumhuriyeti adıyla tanınmaktadır.
[3]
Makedonya, 542 yıl Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyeti altında kalmıştır
ve birçok Türk izi taşımaktadır.
Saat 07:00 civarı ise Makedonya topraklarından çıktık.
Yunanistan’a gireceğiz gümrük çok kalabalık.
Neticede kaybolan pasaport ve eksik kişi işlemlerin biraz uzamasına neden oluyor.
08:00 civarında Selanik’e giriş yaptık.
Ama çok bakımsız ve köhneleşmiş bir kent görüntüsü var. Sahile indik.
Burada sabah yemeği için hazırlık yaptık. Tuvaletleri çok kirli olduğu için giremedik.
Ancak Türkçe bilen çok fazla. Hemen biz durur durmaz simitçi geldi.
Türkçe ile bize simit satmaya çalıştı.
Özlemle beklediğimiz hatta bana göre gezinin en manevi hazzını alacağımız yere doğru hareket ettik.
Ancak yollar tek yönlü ve dar olduğu için bir türlü istediğimiz mekâna (Atatürk’ün Doğduğu Eve ) gidemiyoruz.
Saat 10: 00 civarı nihayet Atatürk’ün Doğduğu Evin önündeyiz.(
Burası ayrıca Türkiye Selanik Baş Konsolosluğu) Bizim haricimizde başka guruplarda burada gezi için bekliyorlardı.
Sırayla bizleri içeri aldılar. Gezdik.
Doğduğu oda, Zübeyde Hanım’ın odası ve diğer odalar sade ve
Türkiye’den getirilen orijinal Atatürk’e ait eşyalar ile donatılmış.
Bu gezi biraz duygusal oldu çoğumuz hayallere daldık. Görevliler bizleri iyi karşıladılar.
Rehberlik ettiler.
Selanik (Yunanistan'ın ikinci büyük kenti ve Yunan Makedonya ‘sı
bölgesinin yönetim merkezidir. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu şehirdir.
Selanik'in nüfusu 363.987 civarındadır.
Önemli turistik ziyaret yerleri Beyaz Kule, Arkeoloji Müzesi ve Atatürk'ün doğduğu evdir.
Atatürk bilindiği gibi 1881 yılında Selanik'te doğmuştur.
Onun, doğduğu, çocukluk ve gençlik günlerinin bir kısmını geçirdiği,
memleketin hür bir idare rejimine kavuşması için arkadaşları ile birlikte karar verdiği
tarihi ev bugün (Atatürk Evi) adıyla müze olarak tanzim edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
Atatürk Evi bugünkü Selanik'in Aya Dimitriya mahallesinde ve
Apostolu Pavlu caddesi üzerinde 75 numaradadır. Bitişiğinde Türk Konsolosluğu vardır.
Selanik'te Atatürk Evi, arşiv kayıtlarına göre, Selanik'in Koca Kasım Paşa mahallesi,
Islahhane caddesi üzerindedir. Ev, bodrumu ile birlikte üç katlı ve bir avlu içerisindedir.
Selanik arşiv belgelerinden edinilen bilgilere göre, şimdi müze olan Atatürk Evi,
1870 yılından önce Rodoslu müderris Hacı Mehmed tarafından yaptırılmış olup önce
İbrahim Zühdü adlı birisine, daha sonra da yine Selanik halkından Abdullah Ağa ve Eşi Ümmü Gülsüm'e satılmıştır.
Bu kayıtlardan anlaşıldığına göre Ev, Atatürk'ün babası Ali Rıza efendi tarafından inşa ettirilmemiş,
sahiplerinden kiralanmıştır.
Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi, bilindiği gibi, bir süre Selanik Evkaf katipliğinde bulunmuş,
gümrük memurluğu yapmış, 1876 yılında da Selanik "Asakir-i milliye taburunda birinci mülazım olarak görev almış,
daha sonra serbest ticaret hayatına atılmıştır
Saat 11:30 civarı gidişte olduğu gibi yine yolumuzu şaşırdık.
Bir türlü ana yola çıkamıyoruz. Otobüsün zorla sığacağı yollarda dönüp duruyoruz.
Bir iki moladan sonra Yunanistan Türkiye sınırına geldik.
17:30 civarı Yunanistan Sınır kapısına girdik.
Pasaport eksiği ve girişteki sayı ile girişteki sayı birbirini tutmayınca çok oyalandık.
Yunanistan Free Shoop unu gezdik. Oturduk.
Nihayet 18:15 te Türkiye Gümrük kapısına doğru hareket ettik.
Gümrük işlemlerimiz biraz gecikmeli de olsa bitti.
Free Shoop tan alış veriş yaptık. Ben sigara ve Spor ayakkabı aldım.
Saat 22:00 civarı Tekirdağ yakınlarında yemek molası verdik.
Tekirdağ köfte ve ayran yedik.
İlk defa bardakla çay içme imkanı bulduk. Türk tuvaleti özlemimiz sona erdi.
Saat 23:15 te Tekirdağ’a vardık. Sözde İstanbul gezimiz’ de vardı.
Ancak o da çeşitli nedenlerle iptal oldu. Gece saat 00:30 civarı İstanbul ‘a girdik.
Gençlerden iki kişi burada inecek. Ayrıca Yaşar Yılmaz’da burada indi.
30.TEMMUZ.2011 CUMARTESİ
İstanbul‘ dan çıktıktan sonra sürekli yol aldık.
Bursa yakınlarında kısa bir mola verdik.
Genellikle gece Kaptanımız Hasan usta ile sabah oluncaya kadar önde oturdum.
Bir kamyoncu lokantasında Sabah Kahvaltısı molası verdik.
Ben ve birkaç arkadaş yumurta yaptırdık. Bir kaç kişide çorba içti.
Öğleye doğru Ankara’yı geçtik. Pozantı’da Akün Tesislerinde öğle yemeği ve dinlenme molası verdik.
Ben tek yemek aldım. Aslında mevcut nevalelerimizi bitirelim diye çalışırken pek acıkmadık.
Akşama doğru 06:30 civarı Vehbi Dinçerler Fen Lisesi önünde arkadaşlarımızın bir kısmını indirdik.
Hatta ara inişler olmasın diye söylememize rağmen köy otobüsü gibi eve servise döndü.
Ben Uygar’a okula gel demişken otobüs evimizin önünden geçti.
İnemedik tabiî ki.
Nihayet Okulun önünde indik arkadaşlarla vedalaşıp evlerimize yollanarak bu 19 günlük tatili bitirmiş olduk.
30.07.2011
ABDULLAH ALBAYRAM
Dayı Ahmet Ağa İlköğretim Okulu Müdürü